Paylaş
1) Sene 1950’ler… İstanbul’un Bebek sahilindeyiz… Bir yaz günü… Genç kız evinden çıkıyor. Tek tük aracın geçtiği yoldan arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyor. Mahallede herkes tanıdık; “Merhaba manav Hasan Amca”, “İyi günler bakkal Hüseyin Ağabey” diye selamlaşa selamlaşa kıyıya varıyor. Gün boyu bisiklete binip balık tuttuktan sonra akşam Arnavutköy’deki açık hava sinemasında film izliyorlar. Genç kızımız biraz da haşarı… Sinemada en büyük eğlencesi gazoz içine leblebi atıp öndeki izleyicilerin üzerine fışkırtmak! Kulağa 1970’lerin Ayşecik filmlerinden bir sahne gibi gelen bu anı, sonraki yıllarda oynadığı sayısız tiyatro oyunu ile bizim için de aileden biri gibi olacak usta oyuncu Nevra Serezli’ye ait. Hem güncel projelerini hem eski albümlerini karıştırmak için bir aradayız… Nevra Hanım, “Çok güzel bir çocukluk geçirdim” diye başlıyor. Gazoz hikâyesiyle ilgili pişmanlık göstermiyor; “Evet severdim öyle hinlikleri, cinlikleri” diye bir kahkaha atıyor…
Fotoğraf: Murat ŞAKA
BABAM 4 LİSAN BİLİRDİ
Nevra Hanım 1944 senesinde İstanbullu Ulya Hanım ve dedelerinin Hazar Denizi kıyısındaki memleketinden soyadını alan Süreyya Şirvan’ın ilk çocuğu olarak Ankara’da dünyaya geliyor. O bir yaşındayken İstanbul’a taşınıyorlar. Aileye bir de kız kardeş katılıyor. Nevra Hanım, “Babam çok okumuş, çok bilen, iki üniversite bitirmiş, dört lisan konuşan biriydi. Ona bir kelime sorardım, bana Almanca, İngilizce, Fransızca ve Farsça olarak cevap verirdi” diye devam ediyor: “Annemin hayata bakışı da hep iyi insan olmak üzerineydi. İkisi de çok çağdaş görüşlü insanlardı. Bana hep güzel şeyler öğrettiler.”
Sene 1950'ler/Annesi Ulya Hanım ile…
HER ROLÜ KISKANIRIM
Peki tiyatro hayatına ne zaman girmiş? Nevra Hanım anlatıyor: “Bebek İlkokulu’na giderken beşinci sınıfta bir müsamere yaptılar. Orada bana kelebek rolü verip bir de şarkı söylettiler; Santa Lucia… Babacığım kartondan kanatlar çizdi, annem onları boyadı… Pır pır kelebek rolüyle biraz dans edip eteklerimi tutup alkış aldığım zamanki mutluluğu hiç unutamıyorum. Sonra Arnavutköy Kız Koleji’ni kazandım. Liseden sonra her sene tiyatro yaptım. Hep “Başrol kimse ben oyum’ derdim. Şimdi bile her rolü kıskanır ve her rolü oynamak isterim! ”
Sene 1984-Necla Nazır, ‘Şen Sazın Bülbülleri’ adlı müzikalden./ Sene 1967-Haldun Dormen
2) SABAH SEKRETER AKŞAM OYUNCU
Tiyatro merakı okuldaki piyeslerle sınırlı değildi… Hafta sonlarını da Beyoğlu’nda Dormen veya Kenter Tiyatroları’nda izleyici olarak geçiriyordu. Yalnızca birkaç sene sonra sahnede o da olacaktı. Lise sırasında AFS bursu ile bir yıl Kaliforniya’ya gitti. Burada tiyatro derslerine girdi. Dönüşte koleji yüksek notlarla bitirdi. Mesleğini seçmişti bile; oyunculuk. Heyecan içinde Amerika’daki okulların tiyatro ve drama bölümlerine başvurularını yaptı. Ancak… Nevra Hanım’dan dinleyelim: “Okullardan kabul geldi ama hiçbiri burs vermiyordu. O devirde ailemin beni burssuz dışarıya yollayacak parası yoktu. Türkiye’deki okulların da müracaat süresi geçmişti. Kalakaldım! Derken LCC diye bir kurumun bir tiyatro kursu açtığını öğrendim. Hocaları sıralamışlar; Haldun Dormen, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Ayla Algan, Melih Cevdet Anday, Haldun Taner… Oranın sahibi bir tanıdığımızdı. Kurs parasını duyunca moralim bozuldu, o da bana bir teklifte bulundu; sabahları burada sekreter olarak çalışırsan kurs paranı çıkarabilirsin… Ben göbek ata ata kabul ettim! Sabahları sekreterlik yapıp öğlenleri derslere katılıyordum. Sekreterliği de fena yapmıyordum doğrusu. Bu benim şansım oldu çünkü Haldun Dormen ile tanıştık. O benim hocam oldu. Sonra yeni oyunu için iş teklif etti.”
Zeynep Bilgehan
3) ARKA KOLTUKTA OTURAN SEYİRCİM...
Sahnelere profesyonel olarak ilk defa çıkması sene 1966’da oldu… İlk rolü Refik Erduran’ın ‘Cengizhan’ın Bisikleti’ oyunundaki ‘Gül Hanım’dı. Nevra Hanım, “Başlayış o başlayış” diye gülerek anlatıyor: “Bu rol aslında Ayfer Feray’ındı ama o Bodrum’a yerleştiğinden Haldun bana teklif etti. Büyük de roldü; benimki tam cahil cesaretiydi! Ama karşımda Erol Keskin, Altan Erbulak, Füsun Erbulak, Suna Keskin, Turgut Boralı gibi isimler vardı ve bana her dakika bir şeyler öğretiyordu. Ben de antenleri açık olan biriyim. Herkesten öğrendim.” Onu destekleyenler arasında çok özel birisi daha vardı; babası… Nevra Hanım, “Her gece, o yaşta kızın eve dönmesi zor diye beni tiyatrodan alıp eve getirirdi. Herkes de babamı çok severdi. Tam piyesin bitmesine yakın arka kapıdan gelir, paltosuyla otururdu. Sonra ‘Hadi kızım hazırlan’ derdi. Biz el ele tutuşup dolmuşa biner, Bebek’e giderdik. Bu fedakârlık müthiş bir şeydi…” diyor.
Sene 1985/Kemal Sunal ile 'Şendul Şaban’ filminden.
4) TAHTA BAVULU ALDIM ANKARA’YA GİTTİM
Dormen’in keşfettiği genç oyuncu ertesi sene bir başka usta isimden teklif aldı; Genco Erkal. Ankara’da oynayacağı ‘Durdurun Dünyayı İnecek Var’ müzikali için onu çağırıyordu. Bu arada 1968 senesinde büyük aşkı Metin Serezli ile evlendi… Nevra Hanım anlatıyor: “Ben ‘Yapabilir miyim’ diye düşünürken Metin, ‘Böyle bir rol bir kere gelir’ deyince tahta bavulumu alıp Ankara’ya gittim. Müzikal büyük sükse oldu. Beni hâlâ o müzikalden tanıyan, hatırlayan seyircim var. Metin’in dediği doğru çıktı… Genco ile şarkılar söylüyorduk. O zaman yaka mikrofonu yok, playback yok, her şey doğal. Salon hep tıklım tıklım doluydu.”
Sene 1983/Eşi Metin Serezli ve çocuklarla bir dergi çekiminden.
5) DORMEN, GENCAY, SEREZLİ…
O devirde televizyon yoktu ama Serezli bugün Türk tiyatrosunun bütün kült isimleriyle sahneye çıktı. Hisseli Harikalar Kumpanyası, Devekuşu Kabare, Tiyatro İstanbul, Çevre Tiyatrosu… Bu dönemlerden en aklında kalanların kimler olduğunu şöyle anlatıyor: “Dormen ve Gencay ile çok yakındık. Haldun Dormen benim hem hocam hem rejisörümdü. Oyun oldukça beni araya alıyordu. Sonra eşim olduğu için Metin Serezli... Rejisör olarak olağanüstü bir insandı. Ben ondan hep reji dersi alıyordum ama kendim yapmaya hiç cesaret edemedim. Genco ile müzikali, Metin Akpınar ve Zeki Alasya ile kabareyi öğrendim. Cihan Ünal ile yıllarca güzel bir oyun birlikteliği geliştirdik. Ben hakikaten çok şanslı bir oyuncuydum. Hep çok güzel insanlarla karşılıklı oynadım.”
Sene 1970'ler/Zeki Alasya, Metin Akpınar
KÜLT FİLMLERİN SIRRI…
Nevra Serezli, Kemal Sunal ve Levent Kırca ile rol aldığı filmlerle de hafızalara kazındı… Nedir bu filmlerin tılsımı? Şöyle yanıtlıyor: “Kült, akılda kalıcı filmlerdi. Televizyonda da her dakika gösterildi. Kültler çünkü espriler hiç geçmiyor. Hep doğru kalıyor. Devekuşu Kabare de öyle; oradan herhangi bir skeci alıp 20 yıl sonra şimdi oynatsan yine gülersin. Tılsım; Haldun Taner, Kandemir Konduk, Müjdat Gezen’in yazdığı senaryoların büyüklüğünde... Tabii Metin’in, Zeki’nin, Ahmet Gülhan’ın da dokunuşları var. İlk filmim galiba 1970’li yıllarda Sadri Alışık’laydı. Toplamda 15 filmde oynadım çünkü tiyatro yaparken sinema yapmak çok zor. Sinemada çok kafam karışıyordu oradan çek, buradan çek… Tiyatroda başlıyorsun sonuna kadar gidiyorsun. Ayrıca alkışlarla seyirciyi memnun ettiğinin hissine varıyorsun. Hemen anında...”
Sene 2010/‘Altı Haftada Dans Dersi’ oyunundan... Cihan Ünal
NEVRA SEREZLİ OYNUYORSA VER BİLETİ
Peki o tiyatronun en çok nesini sevdi? Yanıtı: “Prova sürecini çok severim çünkü yaratıcılık vardır. Sonra da seyirciyle karşılıklı olmak, onun nefesini hissetmek güzeldir. İnan ki oyuna on dakika kala gene heyecanlanıyorum.” Serezli, seyircinin gönlündeki kalıcılığının sırrını ise şöyle açıklıyor: “Prensipli ve seçici olmak, seyircinin seni koyduğu yeri bilmek, standardı hep yüksek tutmak… Gençlere önerim; sevilmeyi ve saygı duyulmayı hedefleyin. Çok şanlı şöhretli olmak çok fazla takipçisi olması aynı şey değil gibi. Bir gişeci arkadaş anlatmıştı; izleyici ‘Kim oynuyor?’ diye soruyor, ‘Nevra Serezli’ yanıtını alınca oyunun ne olduğunu sormadan ‘Nasıl olsa iyidir’ diye bilet alıyorlarmış. Türk tiyatrosunda yeni oyun yazılmıyor. Asıl sorun bu. Devlet tiyatrosu zamanında Refik Erduran’lar, Turgut Özakman’lar oyunlar yazmış… Gençleri tiyatroya iyi senaryo yazmaları için cesaretlendirmek gerekiyor. Hadi gençler!”
ANADOLU’YU ÇİFTER ÇİFTER DOLAŞTIM
Oynadığı piyes sayısını hatırlamıyor. 2019’da, 11 yıl ara verdikten sonra döndüğü sahnelerde, son üç yıldır Nedim Saban’ın yönettiği ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’de rol alıyor. Ayşe Kulin’in ‘Veda’ isimli kitabının uyarlaması için provalara giriyor çıkıyor. Serezli, “Bu oyun için doğum gününü bekleyen bir çocuk kadar heyecanlıyım” diyor: “Pandemi öncesi çok yoğunduk. İki yıllık aradan sonra yine yoğunuz. Bütün Anadolu’yu çifter çifter dolaştım. Şimdi de turneler devam ediyor. Bu arada dijital kanala sekiz bölümlük dizi çekiyorum. Tiyatrolar her yerde dolu izleniyor. Bunda hem maddi olarak en ucuz aktivite olmasının hem de erişimin kolay olmasının etkisi var. İyi ve güzel yapıma insanımız parayı da veriyor.”
Hayattaki en büyük gurur kaynağım; ailem… Oğullarım, gelinlerim, torunlarım… Başarım şurada; hem mesleği hiç bırakmadım hem de ailemden kopmadım. Bunun sırrı da programlı olmak. Benim her şeyim saatlidir. Programımı bir dakika sekmem. On dakika gecikirsem ‘Hastaneleri, karakolları arayın’ derler (gülüyor). Metin de çok iyi bir babaydı.
BÖYLE DUDAK ŞÖYLE ÇENE SANKİ REÇETE!
Görsellik önemlidir. Tiyatroda da, ekranda da gereklidir. Rolüne uygun tiplemenin içine girmen için çok fazla ifrata kaçmayan, belli bir tipinin olması gerekir. Bin şükür benim tipim ona müsait oluyor. Şimdi mefhumlar çok değişti. Neredeyse elimize ‘böyle dudak, şöyle çene’ diye reçete verecekler! Mühim olan kendinle barışık olman. Ruhun, dilin güzel olacak. Benim meşhur güzellik sırrım iyi uykularımdır. Kendime göre dengeli beslenirim. Her şeyim dozundadır.
Paylaş