Paylaş
Hayata hem varlıklı hem de yoksun bir başlangıç yapıyor Bekir Okan...1950 yılında Gaziantep’in Nizip ilçesinin en varlıklı ailelerinden birine doğuyor. Kökenleri 1500’lü yıllara dayanıyor; Okyanlı Aşireti. Orta Asya’dan Suruç’a, oradan 1700’lü yıllarda Nizip’e geliyorlar. Bekir Bey’in dedesi Ali Okan ve büyük dedesi Hacı Mehmet Sayın, Fransızlar Gaziantep’i işgal ettiğinde direnişe katılan çete reislerinden oluyor. Fransızların bunu tespit etmesi üzerine iki yıl hapis yatıyorlar. Osmanlı döneminde belediye reisliğini yürüten büyük dede Hacı Mehmet Sayın’ın görevini Cumhuriyet döneminde damadı Ali Okan devralıyor.
Bekir Okan - Zeynep Bilgehan
OKULUN İLK YILI SINIFTA KALDIM
Köyler, araziler, zeytin ve fıstık bahçeleri… Bekir Bey işte bu varlık içine doğuyor. Ancak üç yaşında babası Ömer Bey bir trafik kazasında hayatını kaybediyor. Okan, “İlkokulun ilk yılında sınıfta kaldım” diye başlıyor anlatmaya: “Okulda ‘Baban kim?’ diye sorduklarında söyleyememek gücüme gidiyordu. Bu yüzden evden çantayı alıp okula gidiyor gibi çıkıyor, sonra tüm gün sokaklarda geziyordum. Okul dağılırken eve gidiyordum. Tabii sonunda bir karne geldi; her şey zayıf!”
ALTI YAŞINDA AVUKAT ÇIRAĞI
Bu dibe vuruştan sonra toparlıyor. Özellikle spor ve matematik derslerinde sınıf birincisi oluyor. Bekir Bey gülerek, “Zekâ vardı da uygulama yoktu” diyor: “Çocukken takma adım ‘Akıllı Bekir’miş. Dayım Nizip’in tek avukatıydı. Altı yaşındayken onun yazıhanesinde çıraklık yapardım; ofisi açar, sobayı yakar, gelenleri karşılar, telefonlara bakardım. Ailenin anne tarafı kentli, baba tarafı daha feodaldi. İkisi arasında gidip gelerek yetiştim. Sert huylarımı Okanlardan, eğlenceli yanımı Öğütlerden aldım (gülüyor).”
SENE 1950’ler - Bekir Okan (sağda), ablası Filiz ve kardeşi Mehmet ile birlikte. İlkokul yılları...
AĞA ÇOCUĞU BUZ SATAR MI
Ticaret yeteneğini de Okanlardan alıyor. Henüz 11 yaşındayken kuzeni ona, “Artık ticarete atılmalısın Bekir” telkininde bulunuyor. İş teklifi de hazır; sahibi oldukları buz fabrikasından her gün bir kap alıp bir tezgâhta satmak. Ancak fabrika şehir dışında. Araba da yok. Lojistik nasıl olacak? Dededen bir eşek ödünç alıyorlar. Okan, Nizip merkezde “Buz var, buz var!” diye bağırmaya başlıyor. Müşterilerden önce gelen bir başka kuzeni oluyor; ‘Sen ağa çocuğusun ne yapıyorsun? Okanlar buz mu satar?” diye genç girişimcinin kulağını çekiyor. Anlaşmazlık annesinin, “Çocuk ticareti öğreniyor. Bu onu küçültmez” müdahalesiyle çözülüyor. Okan, “Bu iş iki yıl sürdü. Benden sonra diğer kuzenler de buz işine girdi. Bu tecrübeden rekabetçi olmayı öğrendik” diyor.
SENE 1960’lar - Bekir Okan (sağda) kardeşi Mehmet Okan’la ortaokul yıllarında.
TÜRKLER MIAMI’NİN NESİNİ SEVER
Yeni proje olarak en heyecanla Miami’de inşa ettikleri otel ve rezidanstan oluşan Okan Tower gökdelenini anlatıyor Bekir Okan. Bina bittiğinde 73 katlı olacakmış. Peki neden Miami? Türkler, Miami’nin nesini severler? Yanıtı: “25 yıllık Miamiliyiz. Çocukların okulu için gittik. Ben önce istemedim ama sonra git-gel yaparken sevdim. Herkes rahat, özgürce istediğini yapıyor, etraf pırıl pırıl, iklimi güzel. Sürekli şort, tişört takılabiliyorsun. Herkesin yüzü gülüyor. Avrupa’da sürekli terslik çıkarıyorlar hocam. Burada misafirperverler, anlayışlılar. Paran varsa imparatorsun.”
SENE 1968 - Üniversite yılları
BAĞIRARAK DEĞİL MOTİVASYONLA EĞİTİM
Liseyi Gaziantep Öğretmen Okulu’nda yatılı okuyor. Bir ağa çocuğu olarak zorlanıyor mu? Bekir Bey; “Ağalığımız orada da devam etti” diyor: “Bana harçlık gelirdi, herkesi yemeğe götürürdüm. Paylaşım ruhu vardı. Flörte gideceklere kıyafet ödünç verirdim. Spor takımlarında, halkoyunları ekibindeydim. Hocalar öğrencileri hep motive ederlerdi. Bağırarak başarı olmuyor. Gençlere moral ve umut vermek lazım.”
O ZAMANIN SOLCULARI ZENGİN AİLE ÇOCUKLARI
Liseden sonra Gazi Üniversitesi Matematik Bölümü’ne giriyor. Burada matematikle beraber solculukla da tanışıyor: “1968 kuşağıyız. O zamanlar solcuların çoğu zengin aile çocuklarıydı. Ülkenin her meselesine hâkimdik. Kırmızı Aydınlıkçılar vardı. Biz militan değil, beyin takımıydık. Boykotlar planlardık. Yol kapar, ‘frukolar’ dediğimiz polisler gelince okula kaçardık. Sonradan ortalık bulandırıldı. Gençlik yanlış yönetildi. Kardeş, kardeşi vurdu. Çok arkadaşımız hayatını kaybetti.”
SENE 1990’lar - Bekir Okan, eşi Meral Okan ve çocukları Ömer, Işıl ve Can Özkan ile Uludağ’da...
İŞTE FİZİBİLİTE HER ŞEYDİR
Bir süre Diyarbakır Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra Gaziantep’te aile sermayesiyle ithalat ihracat işine giriyor. Ancak gönlünde eğitimcilik var. Kentin ilk üniversiteye hazırlık dersanesini açıyor. Okan, “İşte başarının sırrı fizibilite çalışması yapmaktır” diye anlatıyor: “Baktım, talep var mı? Olabilir ama risk... Bu iş beş yıl sürdü. Bir hocaya kızıp dersaneciliği bıraktım ve tamamen ticarete dönüm. İnşaat şirketi kurduk. Sene 1977.”
BİR DÖNEMİN MÜTEAHHİTLERİ
O dönem müteahhitlik popüler bir iş miydi? Bekir Bey, “Ben kendimi hiçbir zaman müteahhit olarak tanıtamadım” diyerek yanıtlıyor: “Müteahhitlik yaptım ama öğretmen kökenliyim. İşler büyüdü, yurtdışı işler oldu. Müteahhitliğin o zamanlar itibarı parlak değildi. Şimdi çok ilerledik, Türk müteahhitler dünyanın çeşitli yerlerinde bayrağımızı gururla dalgalandırıyor.” İnşaat işlerine sanayi de ekleniyor; Beslen makarna fabrikasını kuruyorlar. Gaziantep kendisine dar gelmeye başlayınca 1980’de işleri İstanbul’a taşıyor.
ÖZALLI YILLAR
Bu arada Türkiye’de Turgut Özal dönemi başlıyor. Okan, iş dünyası için Özallı yılları şöyle anlatıyor: “Onu çok sever ve hep rahmetle anarım. Türkiye’nin çehresini değiştirdi. Bizi Almanya’da hor görürlerdi. Orada şirketim olmasına rağmen kapıda sürekli durdururlardı. Özal, Avrupalı’nın Türklere olan bakışını değiştirdi. Serbest piyasa ekonomisini yerleştirdi. Karaborsayı kaldırdı. Bizim ismimiz ‘Anadolu kaplanları’ydı. Herkesin önünü ve ufkunu açardı. Örneğin SSCB dağıldıktan sonra yeni kurulan Türki cumhuriyetlerdeki inşaat işleri için bize referans olurdu. Biz o sayede Kazakistan’a girdik. Başkent Astana’nın en önemli binalarını yaptık.”
SENE 1980’ler - Turgut Özal ile
AŞIRI SOLDAN YAVAŞ YAVAŞ MERKEZE
Solculuktan merkez sağa… Bunu söyleyince Bekir Bey gülerek, “Aşırı soldan sonra önce Ecevit’e döndük, sonra yavaş yavaş merkeze geldik” diyor: “Dünya fikrimizden hiçbir zaman vazgeçmemişizdir, Özal çok hoşgörülü biriydi. Bir gün havaalanında Yaşar Okuyan ile Ecevitlerle karşılaştık. Herkesin ortak fikri; gençlikte karşıt fikirdeydik ama yaşananların tarafları birbirine kırdıran bir oyun olduğunu anlayınca dost olduk.” Okan, Özal’ın teşvikiyle turizme de girmiş. 1989’da faaliyete geçen Marco Polo Tatil Köyü bugün 35. yılını geride bırakmış.
ASTANA KASABA GİBİYDİ
“Kazakistan’da Cumhurbaşkanı beni uçağına aldı; ‘Burası Astana, başşehir olacak, bana hastane, AVM, müze, restoran, otel yap’ dedi. Nüfusu 150 bin olan kasaba gibi bir yerdi. Astana’nın en önemli binalarını biz yaptık. Şimdi bütün devlet başkanları orada yaptığım Okan Inter-Continental Otel’e geliyor. Putin hep orada kalıyor; kendisi benim gibi spora çok meraklı.”
SENE 2006 - “Putin ile Astana’da yaptığımız Otel Okan Inter-Continental’de”
RESTORANDAKİ HESAPLAR BİZE BİLE PAHALI GELİYOR
İş hayatı her zaman çıkışlarla dolu değil. Bekir Okan, 52 yıllık iş hayatında 15 kriz görmüş: “Zor zamanlar yaşadık ama hiç batmadık çünkü özkaynağımız kuvvetliydi. İş hayatında temkinli olmak gerek.” Bugün yaşadığımız sıkıntılarla ilgili tespit ve reçetesiyse şöyle: “Türkiye’deki fiyat dengesizliği çok kötü. Bunu düzeltmemiz lazım. Eskiden orta sınıf kooperatifler kurup ev yapabiliyordu. Şimdi çalışanların böyle bir şeye imkânı yok. Maaşlar ayakta durmaya zor yetiyor. Bir yandan restoranlardaki hesaplar bize bile pahalı geliyor. Geliri artırmak için yatırım yapıp üretimi artırmalıyız. Hukuk sistemini geliştirmemiz lazım. Bunlar olsa yabancı sermaye de gelir, üretim de artar. Sorunun kaynağı çok basit…”
GİRİŞİMCİLİK KANIMIZDA VAR
“Girişimcilik Türklerin kanında var ama gençlerde umut yok. Ülke olarak umudumuzu kaybedersek başarı elde etmemiz mümkün değil. Yeter ki çalışınız ve hedefiniz büyük olsun. İş hayatında çevre de çok önemli. Gençlerin ‘network’ü zayıf. Biz sosyalleşmeye zaman ayırırdık. Şimdi akşam oluyor, herkes evine gidiyor.”
HER GÜN 10 BİN ADIM
“74 yaşındayım ama sporumla 35 yaşında gibiyim! Her gün 10 bin adım yürürüm. Üç çocuğum var: Ömer Okan, Işıl Okan Gülen, Can Özkan Okan. Seneye oğullarıma holding ve şirketleri, kızıma İstanbul Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı bırakacağım. Gençlerin önünü açmak lazım.”
25. YIL KUTLAMALARI
“İstanbul Okan Üniversitesi bu yıl 25. yılını kutluyor. 11 fakültemiz, 2 yüksekokulumuz, konservatuvarımız, yüksek lisans enstitümüz var. İnşaat, sanayi bütün işler devam ederken içimdeki eğitimcilik hep oldu.”
Paylaş