Paylaş
Müzik dünyasının kalbi İstanbul’daki Maksim ve Lunapark Gazinoları’nda atıyor. Dönemin yıldızları orkestralar eşliğinde, şık kıyafetlerle sahne alırken İspanya’dan gelmiş bir genç kız ortalığı karıştırıyor; farklı kostümlerle rock müzik icra ediyor, şarkılara danslarla müzikal havası veriyor. Haldun Dormen, onu “Sahnelere bir leopar düştü!” diye tanımlıyor... ‘Son Verdim Kalbimin İşine’, Türk pop müziğinin en klasikleşmiş şarkılarından… Bir ikonla, Seyyal Taner’le beraberiz...
Sene 1978/Bir afiş çekiminden.-Sene 1980'ler
1) Randevu yerimiz, 30 yıldır ikinci evi haline gelmiş olan Bodrum. Hem kıyafetleri hem de müzik tarzıyla ikon olan birinin ev hali nasıldı acaba? Seyyal Taner, denizden henüz çıkmış, ıslak saçları ve yazlık rahat kıyafetleriyle beni karşıladı. Hafif şaşırdığımı görünce gülerek, “Hayatımız son derece sade, sakin” diyor. Geçen yıl dostu, yapımcı Hakan Eren’in ısrarıyla ‘Elma’ ve ‘Armut’ isimli tekli parçalarını çıkaran Taner bugünlerde de üretim sürecinde… Neler yaptığını sorunca, “Yüzüyorum, yürüyorum. Arada bir de gitarı elimize alıp yeni fikirlerle şarkılar çıkarmaya çalışıyoruz” diyor: “İnsanlara hem umut hem de hayat şevki, can verecek şeyler olsun diye uğraşıyoruz ama içinde mutlaka bir eleştiri de oluyor. Eleştiriden ders çıkarıp daha iyiye yönelmek için... Daha temiz, doğaya saygılı, birbirimize daha özenli davrandığımız bir dünyanın özlemini kuruyorum. Bütün bu dertler çerçevesi içinde ‘Haydi eller havaya’ yapamıyorum.”
TILSIMLI MEZOPOTAMYA
Kendi hikâyesi 1952 yılında Şanlıurfa’da başlıyor. Taner, “Doğduğum yer Mezopotamya’nın tam göbeği” diye başlıyor anlatmaya: “Urfa çok tılsımlı, rahmanlı bir şehir. Anne tarafım Urfa’da arazileri, köyleri olan büyük bir aşiret. Annemin babası İsa Küsto isimli önemli bir ağa. Annemin annesi de Gaziantep’te önemli bir Bektaşi’nin kızıdır. Oradan mutasavvıf bir yönüm var. Babamsa Urfa’ya tayinle gelmiş bir subay. O da Kafkas kökenli Erzincanlı bir ailenin çocuğu. Annemle evleniyor ve İstanbul’a yerleşiyorlar. Ben, hasat dönemi olduğundan tesadüfen Urfa’da dünyaya geliyorum. Ancak babamın sürekli tayinleri sebebiyle annem üzülüyor ve evlilik devam etmiyor.” Taner, annesiyle birlikte İstanbul’da Şişli’den Beyoğlu’na, Kartal’dan Kadıköy’e çok çeşitli muhitlerde yaşıyor.
Seyyal Taner, Zeynep Bilgehan
İSPANYA’DA BİR URFALI AŞİRET KIZI
Henüz 3-4 yaşlarından itibaren kendi kendine şarkılar söyleyip dans ediyor. Taner, “İlk keşfim Beatles’tı ama evde zaten sürekli swingler, tangolar görürdüm” diye devam ediyor: “Dayılarım enstrüman çalar, annemle teyzem çok güzel şarkı söylerdi. Okulda spor koluna girer, müsamerelerde başrolde olurdum. Ta ki çıldırıp ‘İspanya’ya gidiyorum’ diyene kadar (gülüyor). Bir gün Fitaş Sineması’nda Los Bravos grubunun konserinde adamın teki gelip bana kartını verdi; ‘Ben menajerim, sen çok güzel bir kızsın, İspanya’da film yapacağız. İlgilenirsen ara’ dedi. Annem avukat olmamı istiyordu. Bense dünyayı keşfedebilmek için hariciyeci olmayı düşünüyordum. Aile yurtdışına gitmeme sıcak bakmadı. Yemek yemedim, odadan çıkmadım. Sonunda razı oldular. Uçağa bindim; İstanbul-Atina, Atina-Roma, Roma-Madrid… Sene 1968.”
2) ‘MOHİKAN ARDA’ YOLUMU ÇİZDİ
Onu Madrid’de Los Bravos’un solisti, gitaristi ve menajeri bekliyordu… Taner, “Üç ayda İspanyolcayı öğrendim. Sonra bir sürü şey birbirini takip etti; filmi çektik, evlilik, çocuk…” diye anlatıyor: “İki aylık diye gittiğim İspanya macerası sekiz ay sürdü. Sonra Türkiye’ye döndüm. Aslında yurtdışına geri gitmeye niyetliydim ki burada gazeteci Arda Uskan’la tanıştım. Arda mohikan tabii! Bana Türkiye’de tanıştığım herkesten daha yakın geldi; saçıyla, kılığıyla, kıyafetiyle, konuşmasıyla, üslubuyla… Onun sayesinde bir sürü müzisyen, sanatçı, gazeteciyle temasım oldu. Onların beni yönlendirmesiyle, Arda’yla beraber bana çizdikleri yolla müziğe girmiş oldum.”
Sene 1982/Gazeteci Arda Uskan ile...
3) YIRTIK JEAN’LE MAKSİM’E...
Uskan, arkadaşları Selda Bağcan ve Ferhan Üçoklar ile bu ‘farklı kız’ için yol haritası çizdi. Devamını Seyyal Hanım’dan dinleyelim: “Önce Lunapark’a gittik. Sahibi Osman Kavran beni görünce Karadeniz şivesiyle ‘Uyyy, ha bu mi çıkacaktur?’ dedi. Kafamda deri fötr şapka, üstümde şimdi bile fazla sayılabilecek yırtıklıkta zincirli bir jean! Hiç gazino kültürüne uyan bir görsel olmamasına rağmen kabul etti. Bütün millet şok oldu; repertuvar yabancı, ben sürekli dans ediyorum...”
Sene 1970'ler/Annesi Bedriye Hanım ile...
4) GAZİNOLARDA DEVRİM YAPTIM
Haldun Dormen’in ahaliye ‘Aman dikkat, sahnelere bir leopar düştü! Herkes bir kendine gelsin’ diye takdim ettiği Taner koreografisiyle, kıyafetleriyle sahnesini farklılaştırıyordu: “O güne kadar herkes çıkıyor, şarkısını söyleyip içeri giriyordu. Arkamda müzikal oynanıyormuş gibi bütün kıyafetlerimi repertuvara göre dizayn ederdim. Bir şarkıdan öbürüne geçerken uygun görsellik sağlamak için şapkalar, maskeler, ışıklar sağımda solumda bir yerde dururdu. Patronlardan destek gelince tam devrim yaptım; sahneye Who, Dire Straits, Pink Floyd gibi rock gruplarının şarkılarıyla çıkıyorduk. 1976’da ‘Son Verdim Kalbimin İşine’nin patlamasıyla kendi repertuvarım da zenginleşti. Kendi kimliğim daha güçlü, Türkiye’deki rock zihniyetine en iyi uyan kadın tipi olarak öne çıktı.”
Sene 1970'ler/Seyyal Taner ve Grup 25. Saat...
5) TEK KADIN ROCK’ÇI BENDİM
Peki rock dünyası onu nasıl karşıladı? Taner, “Arda’nın yakın arkadaşı olduğundan Erkin Koray’ın benim hayatımda çok önemli rolü vardır. Yine onun dostları MFÖ’nün de hayatımda çok önemli yeri var” diye anlatıyor: “1990’lara kadarki dönemde rock dünyasında Barış Manço, Erkin Koray, Cem Karaca, Edip Akbayram, Ersen ve Dadaşlar vardı. Hep erkekler! Benden başka kadın rock’çı yoktu. Hele grup kuran, besleyen nerede. Ortaya yeni aranjmanlar çıkarabileceğine inandığın müzisyenleri aynı ruhta birleştirip ‘Biz bir grup kuralım kardeşim’ demek zordu. Grubun bütün mesuliyetini sen taşıyorsun. Kurduğum grupların ilki Yirmi Beşinci Saat’ti. Onu Lokomotif izledi. Hit olmuş ‘Son Verdim Kalbimin İşine’, ‘Affettim’, ‘Gülme Komşuna’, ‘Gitgide Vaktimiz Kalmıyor’ gibi parçalar 45’likte kaydedilip pop gibi gözükse de biz sahnede onları rock ritmiyle çalıyorduk.”
Sene 1980'ler/“İlk sahnemde Erkin Koray’ın ‘Şaşkın’ını söyledim.”
ESTETİK YAPTIRMIYORUM KARDEŞİM!
Sahne önündeki kadınlara yapılan ‘genç görünme’ baskıları üzerine ne düşünüyor? Yanıtı: “Gördüğün gibi makyajsızım. Sadece ruj sürdüm. Mümkün olduğunca kendim kalmaya devam ediyorum. Bana hep ‘Git bir doktora bir şeyler yaptırt’ diyorlar; vitamin iğnesi, masaj filan… Yaptırmıyorum kardeşim ya! Ben olduğum gibi yaşıyorum. Örnek olmak istiyorum. Sahnede 20 yaşında kız performansı göstermiyorum. Seyircim de bunu beklemiyor. Evlere, halk kızı olarak gönlünden girmişim. Karşılıklı samimiyet bize yetiyor.”
Sene 1981/MFÖ, Galip Boransu ve Sedat Avcı ile.
YIKILMADIM AYAKTAYIM
“Türk müzik tarihinde Seyyal Taner ne ifade eder?” sorusunu, “Özgürlük” diye yanıtlıyor: “Derdim hep kadınlar ve çocuklar oldu.
Onları ayaklarının üzerine tutabilmek, özgüven verebilmek, ‘Bakın bir Seyyal Taner de var’ dedirtmek için… ‘Güzel şarkılar yaptım, tamam bitti’ demedim. Hâlâ varım, hep varım ölmedim, buradayım, ayaktayım! Kadın, üretebildiği yerde her zaman vardır.”
ÖZÜMDEN KOPMADIM ZILGIT BİLE ÇEKTİM
Erkek dünyasında ‘rock’çı kadın’ olmak zor muydu? Orası sert bir dünya mıdır? Taner, “Hiç değildir” diye yanıtlıyor: “Rock, Türkiye’de yanlış anlaşılıyor. Rock bir yaşam biçimidir. Herkes rock’çı olabilir (gülüyor). Rock tarzda bir yaşamınız varsa; biraz bohem, biraz rahat, biraz vizyon sahibi olmak, biraz okumak yazmak, biraz dünyanın, hayatların farkına varmak, izlemek, takip etmek ve görebilmeyi bilmek… Bütün bunlar bir araya geldiğinde tarzınızı seçiyorsunuz zaten. Benim hayata bakış açım hep öyleydi. Anlattıklarımdan ortaya kendine güvenen, dünyayı merak eden bir kişilik çıkıyor ama ülkemin özünden kopmadım. Müziğimde farklı kültürleri bir araya getirmeye çalıştım. Mesela 1980’lerde yaptığım ‘Koca Kent’ şarkısında bağlamalar, sazlar, zurnalar kullanmıştım. Yaşa Sevgili’de zılgıt ekledik çünkü şarkının duygusu onu gerektiriyordu.”
TINA TURNER İDOLÜM DEĞİLDİ
“İlham aldığım biri veya bir şey yok. Ben neysem onu ortaya koydum. Zaten o tarihte önümde bir örnek, bir idol de yoktu. Sergilediğim tamamen içimden çıkan bir ateşti. Daha sonraki zamanlarda, Seyyal olduktan sonra Tina Turner’la tanışma fırsatım oldu. Onu çok severim, çok izledim konserinde ama takip ettiğim değildir; idol olarak seçmedim.”
Paylaş