Paylaş
1) Gazeteci, yazar, entelektüel, hukukçu, dünya insanı… Hıfzı Topuz’u tek bir kelimeyle tanımlamak çok zor! Bundan 10 yıl önce, 90. yaşını kutladığı sırada Öner Ciravoğlu’nun kendisiyle yaptığı ‘Ardından Yıllar Geçti’ adlı nehir söyleşi kitabında hayatını şöyle tanımlamıştı: “Ben doksan yıla sanırım üç yaşam sığdırdım. Birincisi çocukluğumdan 36 yaşına kadar uzanan gençlik ve gazetecilik dönemi. İkincisi 36 yaşından 60. yaşıma uzanan, UNESCO’da 25 yıllık uluslararası bir uzmanlık ve yöneticilik dönemi. Üçüncüsü de öğretim üyeliği ve biyografik roman yazarlığı dönemi.” Peki ya hayatının son 10 yılını da eklediğimizde 100 yaşında olmakla ilgili ne hissediyor? Topuz, “100 yaşına kadar yaşayacağımı hiç düşünmemiştim” diye yanıtlıyor: “70-80 yaşlarında bu dünyaya veda edeceğimi sanıyordum. 100’e yaklaştıkça tehlikeli bir bölgeye girdiğimi anladım. Artık ayrılma vakti geldi diyordum. Son yıllarım huzursuz ve endişeli geçti.” Biz iyisi mi hikâyeyi başa saralım…
SENE 2009/Fotoğraf: Levent KULU
NİŞANTAŞI, BEYOĞLU, KADIKÖY…
Hıfzı Topuz, 1923 yılında Milli Mücadele’ye destek vermiş işadamı Ahmet Rami Bey ile kökleri Osmanlı Sarayı’na uzanan Melahat Hanım’ın Muzaffer, Gazanfer ve Zahir’den sonraki dördüncü erkek çocuğu olarak, 25 Ocak 1923 tarihinde, İstanbul’da dededen kalma bir konakta dünyaya geliyor. Onlara sonra bir de kız kardeş, Gülen (Zeytinbaş) ekleniyor. Çocukluğunun ilk yılları İstanbul’un üç farklı bölgesinde geçiyor. Doğdukları Nişantaşı’ndan sonra Beyoğlu’na taşınıyorlar. İlk arkadaşları, eski Rum evlerine taşınan Drama muhacirlerinin çocukları oluyor. Ardından Kadıköy’e geçiyorlar. Topuz, eğitim hayatına Saint Louis İlkokulu’nda başlıyor. 1933 yılında babasının işleri sebebiyle Ankara’ya taşınıyorlar. Dördüncü sınıfa kadar İnkılap İlkokulu’nda okuyor. Ancak anneannesi, torununun Galatasaray Lisesi’ne gitmesini istiyor. Yatılı okul ücretini üç aylık yetim maaşıyla ödemeye gönüllü oluyor. Topuz, beşinci sınıftan itibaren yatılı olarak Galatasaray Lisesi’ne başlıyor.
SENE 1933, YAŞ 10/SENE 2023,YAŞ 100
ATATÜRK BİZİ BÜYÜLEMİŞTİ
Ailesiyle hasret uzun sürmüyor. Babasının işleri bozulunca aile iki yıl sonra yeniden İstanbul’a, Harbiye’ye taşınıyor. Topuz da yatılı okuldan gündüzlüye geçiyor. Bir yıl, Atatürk’ün Trablusgarp Savaşı’ndan arkadaşı olan dayısı Dr. Fikret Onuralp ile kalıyor. Bu dönemde evde bol bol Atatürk anısı dinliyor. Dinlemekle kalmıyor; lise birinci sınıfta Cumhuriyet’in 15. yıl kutlamalarında Atatürk’ü görmek heyecanıyla izci olarak Ankara’ya gidiyor. Topuz, Atatürk’le ilgili anılarını şöyle anlatıyor: “Çocukluk ve gençlik yıllarımda Atatürk bizi büyülemiş gibiydi. Hepimiz ona hayrandık. Nasıl hayran olmayalım! Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda vatanı o kurtarmış, Cumhuriyet’i arkadaşlarıyla birlikte o kurmuştu. Devrimleri o gerçekleştirmiş ve ülkeyi Ortaçağ’ın karanlıklarından aydınlıklara o çıkarmıştı. Bilime olan inancı ile akılcılığı devlet politikası yapmıştı. Büyüklerimizden hep onun yaşamından kesitler dinlerdik. Onu yollarda, garlarda, deniz motorunda, Florya Deniz Evi’nde, hipodromda gördüğümüz zaman nefesimiz kesilirdi. Hele kendisini en son Pendik Tren İstasyonu’nda karşılayıp elini sıktığımız günün heyecanı, o günlere kadar hiç duymadığım bir heyecandı.”
SENE 1944/“Eşim Nezihe’yle birbirimizi 1942’de tanıdık. 1949 yılında evlendik. Dostluğumuz tam altmış yıl sürdü ve 2005’te onun yaşama gözlerini kapamasıyla sonuçlandı. Bu nasıl bir dostluktu? Temelinde karşılıklı beğeni ve sıcak bakışlar yer alıyordu.”
2) ZORLUK İÇİNDE GENÇLİK YILLARI
Galatasaray’da başarılı bir öğrenci. Boş zamanlarda Beyoğlu’nda bol bol sinemaya, şarkılı mekânlara gidiyor. Klasik Türk müziği konserlerini takip etmeye çalışıyor. Ancak para sıkıntısı da çok... Ay sonunu görebilmek için çoğu zaman elbisesini rehine götürmek zorunda kalıyor. Babasının bozulan işlerinden sonra aile bir darbe daha alıyor; ağabeyi Zahir’i bir av kazasında kaybediyorlar. Ev kirasını ödeyecek para bulmakta zorlanınca Topuz da Beyoğlu Havagazı Şirketi’nde çalışmaya başlıyor. Liseyi 1942’de bitiriyor. Bir yıl Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne giriyor. Bir yandan Akşam gazetesinde muhabirlik yaparak gazeteciliğe adım atıyor. Sekiz yıl sonra muhabirlikten yazıişleri müdürlüğüne yükseliyor.
SENE 1957/Topuz Ailesi...
3) RESSAMLARLA PARİS HAYATI
Fransa hayali Sorbonne Üniversitesi’nde yüksek lisans programına kabul olmasıyla 1952 yılında gerçek oluyor. Bir ekim günü dostları onu Galata rıhtımından kalkan Ankara Vapuru’yla Marsilya’ya yolcu ediyorlar. Oradan 10 saatlik bir tren seyahatiyle ver elini Paris! İstanbul’dan ayrılırken muhabiri olduğu Akşam’a her hafta bir röportaj, haftalık Yeni Asır dergisine bir yazı, Hüsamettin Bozok’un aylık Yeditepe gazetesine de bir yazı göndermeye söz veriyor. Böylece gazetecilikten de kopmuyor. Hiç malzeme sıkıntısı da çekmiyor, zira Paris’te çok renkli bir dünyanın içine düşüyor! İlk röportajını okul arkadaşı ressam Nejad Devrim ile yapıyor. Onun yardımıyla Avni Arbaş, Abidin Dino, Mübin Orhon, Fikret Muallâ gibi Türk resminin en efsane isimleriyle dost oluyor.
SENE 1958/Yaşar Kemal ile İsrail’de
BİR FİKRET MUALLÂ ANISI
Topuz, Muallâ ile tanışmasını şöyle anlatıyor: “Avni Arbaş’tan Fikret Muallâ’nın adresini almıştım. O yıllarda Fikret Muallâ hiç de adı duyulan bir ressam değildi. Avni, ‘Dikkat et seni kapıdan kovabilir, kaçık herifin biridir’ demişti. Ertesi gün kapısını çalınca saç baş dağınık şaşkın bakışlı bir adamla karşılaştım. ‘İstanbul’dan geliyorum’ dedim. ‘Akşam gazetesinde çalışıyorum, sizinle bir röportaj yapmak istemiştim. Adresinizi Avni Arbaş’tan aldım. Adım Hıfzı Topuz.’ Yüzündeki sertlik bir anda dağıldı. Gülümseyerek kapıyı açtı. Burası tek odalı bir daireydi. Yanda bir resim şövalesi duruyordu. Önünde boya tüpleri ve fırçalar… İki duvar arasında bir çamaşır ipi gerilmişti. İpten iki çorap ve bir don sarkıyordu. Duvara gazetelerden kesilmiş iki resim asılmıştı. Biri Sovyet Büyükelçisi’nin resmi, öteki de İngiltere Kralı’nın. Fikret resimlere dikkatle baktığımı görünce şöyle dedi: ‘Dünyaya her türlü bela bu iki devletten gelir. Kendimi onlara karşı sigortalamak için bunları duvara astım.’ Sonra da bastı kahkahayı.”
SENE 1962/Paris yılları-Avni Arbaş, Henriette Arbaş, Vera Hikmet, Nezihe Topuz, Nâzım Hikmet, Hıfzı Topuz
4) HAYATININ YAZARLIK DÖNEMİ
1953 sonbaharında kendi deyimiyle, ‘Bir sevgiliden ayrılır gibi, bitmemiş bir aşkı yarıda bırakmanın hüznü’yle Türkiye’ye döndü. Sevgililer birkaç yıl sonra yeniden kavuşacaktı! 1959 senesinde Paris’teki UNESCO Genel Merkezi’nde ‘Özgür Haber Dolaşım Şefi’ olarak işe başladı. Uluslararası gazetecilik örgütleri arasında mesleksel işbirliği, basın ahlakı, gazetecilik eğitimi, gazetecilerin korunması alanlarında çalıştı. Bir yıl Kongo’da yaşadı. Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi içinde bir basın yayın yüksekokulunun kurulması için proje hazırladı. Bol seyahatli bu iş sayesinde sevgilisi Paris’te 25 yıl yaşadı. 1983 yılında yeniden Türkiye’ye döndü ve hayatının ‘üçüncü dönemi’ne adım attı; yazarlık. Annesinin ailesini anlattığı ilk romanı ‘Meyyale’ 1998 yılında yayınlandı. Onu Çamlıca’nın Üç Gülü, Gazi ve Fikriye, Hava Kurşun Gibi Ağır, Başın Öne Eğilmesin ve Bana Atatürk’ü Anlattılar izledi. Bugün Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan 30 eseri var. Topuz, anılarını da romanlarını da muazzam detaylarla anlatıyor, tasvir ediyor… Bunun sırrı gazetecilikten gelen müthiş bir yetenek ve hafıza. Ayrıca yaşadıklarıyla ilgili klasörler dolusu not ve ayrıntıları içeren arşiv tutmuş…
SENE 1971/Melih Cevdet Anday ile Paris’te
DÜNYAYI BUNLAR DEĞİŞTİRDİ
Gazeteci gözüyle dünyayı değiştiren olaylardan hangilerini sayar? Diyor ki: “Gördüklerimden İtalya’da faşizmin yükselişi, Hitler’in Almanya’daki maceraları, Hiroşima ve Nagazaki olayları, İkinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran Normandiya Çıkartması, Çin’in çöküşü…”
100 YILA SIĞANLAR...
Hıfzı Topuz’a göre geçen yüzyılda onu en etkileyen olaylar nelerdi? Yanıtı: “Atatürk’ü Ankara’da ve İstanbul’da pek çok kez gördüm. Ona bakmaktan duyduğum heyecanı hiç yitirmedim. Bazı röportajlarımı hiç unutamam. Birincisi Atina’da General Trikupis ile yaptığım röportaj. İstiklal Savaşı kahramanlarıyla değişik tarihlerde yaptığım konuşmalar da benim için çok önemli. Sevgili İsmet Paşa’yla birkaç kez yaptığım konuşma hâlâ belleğimde canlı. Yabancı devlet liderleriyle de birçok kez konuştum. Hangi birini sayayım... İçinde Afrika’da, Amerika’da ve Uzakdoğu Asya’da tarih yazan birçok lider var. Kumbaracı Yokuşu’nun başında bir Kürt kahvesi vardı. 150 yaşında yaşama veda eden Zaro Ağa her gün orada olurdu. Onu görmek de bana heyecan verirdi.”
SENE 2012/Editörü Öner Ciravoğlu ve asistanı Meltem Sarıyel ile
AŞKSIZ YAŞANMAZ
100 yıllık tecrübesiyle…
- Hayatı güzel yaşamanın beş yolu nedir?
Bir sağlıklı olmak, iki biteviye âşık olmak, üç işini zevkle yapmak, dört dostların gönlünü hoş etmek, beş çevresine kendini sevdirmek.
- Zorlukları aşmanın yolları nelerdir? Önümüze çıkan engellerle nasıl mücadele etmeliyiz?
Karamsarlığa kapılmadan, geleceğe olan umudu yitirmeden direnmek...
- Aşkı nasıl tarif eder? Aşksız ömür geçer mi?
Aşksız yaşayan insan hayatın hiç tadına varamamış demektir. İnsan hiç moralini bozmadan her yaşta sırılsıklam âşık olabilir.
Paylaş