Paylaş
1- Sizin de sosyal medyanız zaman zaman çağdaş sanat sağanağı etkisi altına giriyor mu? Sonbahar, aynı zamanda sanat sezonunun açılışı demek… Türkiye’nin çeşitli yerlerinde pek çok yeni sergi açılıyor, bienaller, inisiyatifler, kültür yolları...
Etkinlikler, İstanbul’da bu ay başında 18. kez düzenlenen Türkiye’nin uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul ile başladı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 67 galeri, 591 sanatçı ve 1537 esere ev sahipliği yapan fuarı altı günde 54 bin 500 kişi gezdi, 900’ün üzerinde eser satıldı. Sanat pazarının dünyadaki büyüklüğü 68 milyar doları buluyor. Türkiye de bu furyanın dışında değil. Çağdaş sanat hem bir yatırım aracı olarak hem de günlük hayatımızda yükselişte. 90’lardan bugüne çağdaş sanat koleksiyonu yapan Ali Güreli’nin renkli hikâyelerini dinlemek için kapısını çaldık.
ÇOCUKKEN ‘CİN ALİ’YDİM - “İlkokul lakabım: Cin Ali. Sonraki yıllarda ‘Sanatsever Ali Paşa’ oldu.”
HOLZMEISTER’IN YARDIMCISI MİMAR BABA
Ali Güreli, 1953 yılında Ankara’da İstanbullu mimar bir aileyle Ankaralı hukukçu bir ailenin buluşmasıyla dünyaya geliyor… Babası Muhittin Güreli, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) ve Ankara’nın başlıca kamu binalarını yapan Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister’ın yanında tek Türk mimar olarak çalışırken annesi Semra Hanım’la tanışıyor. Hikâyeyi Ali Bey’den dinleyelim: “Babamın aile ağacı Osmanlı döneminin gerilerine gidiyor. Büyük, büyük dedem 16. yüzyılda Üsküdar’da yaşamış olan Aziz Mahmud Hüdayi. 1911 doğumlu olan babam, Güzel Sanatlar Akademisi’ni 1934’de bitirip Türkiye’nin ilk kuşak mimarlarından oluyor. 1940’ların sonunda TBMM’nin inşası için Prof. Clemens Holzmeister davet ediliyor. Babam, Holzmeister’in kapısını çalıyor ve TBMM mimari projesinde yer alma isteğini söylüyor ve projenin sonuna kadar görev alıyor. Bunun için Ankara’ya taşınıyor. Bu sırada annem Semra Ansay ile tanışıp, evleniyorlar. Annemin babası da Cumhuriyet’in ilk anayasasını yazmış hukukçulardan Ord. Profesör Sabri Şakir Ansay.”
FRANSIZCA YATILIDAN UCUZ KURTULDUM
Çocukluğu, babasının inşa ettiği Ankara’nın meşhur Gaziosmanpaşa Mahallesi’nde geçiyor. Güreli, “Dört kardeşin üçüncüsüydüm. İlk iki çocuk Ankara Koleji’nde Anglosakson kültüründe yetiştiğinden babam ilkokuldan sonra beni ve kız kardeşimi Fransız Okulu’na verdi. Ben bir anda Fransa’nın nehirlerini, öğrenmeye başladım! (gülüyor) Sonra yatılı olarak Galatasaray Lisesi’ne gönderilecektim ama boyum küçüktü. Babam ‘Ali yatılıda zorlanır’ derken Fransızca eğitim veren Tevfik Fikret Lisesi Ankara’da açılınca yatılıdan kurtuldum.”
Ali Güreli - Zeynep Bilgehan
YAPAY ZEKÂ SANATIN YERİNİ ALIR MI
Düşüncelerin sınırsız olduğu çağdaş sanatta yeni eğilimler neler? Güreli: “Farklı olma duygusu çok öne çıktı. Tabii çok farklılaşma olunca ‘Bu kadar da değil, saçmalama’ denen şeyler de oldu. Teknolojinin ilerlemesiyle işin dijital boyutu başladı. Şimdi gündemde yapay zekâ (AI) var. AI kullanan sanatçılar öne çıkacak ama AI sanatın yerini almayacaktır. Sanat bir yatırım fakat değerlenecek diye bakarak başlamak doğru değil. Değerlenecekler nasıl anlaşılır? Sanatçının hayata bakışı, felsefesi, izlediği yolu görüp değerleneceğini hemen hissedersiniz.”
SENE 2022 - Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’la...
“Çağdaş sanatta hep bir mesafe algısı var. Birçok sanatseverin galerinin kapısından girmeye çekindiği yorumlarını alıyoruz. Eseri beğenen birçok kişi değerini sormaya çekinebiliyor. Buradaki psikolojik bariyeri aşmak lazım. Fuarların bu bariyeri aşmakta ideal ortam olduğunu görüyorum.”
2- KARANLIKTA BEETHOVEN SEANSLARI
Evin içindeyse disiplin hâkimmiş. Güreli devam ediyor: “Akşam yemeği hazır olunca çan çalardı. Beş dakika içinde masaya oturman lazımdı. Geç kalırsan yemeği kaçırırsın (gülüyor) diye çekinirdik! Herkesin masadaki yeri belliydi. Başka yere oturulamazdı. Evde klasik müzik dinlenirdi. Babamla akşam bütün ışıkları kapatıp karanlıkta Beethoven’ın Dokuzuncu Senfoni’sini dinlerdik. O sırada Rolling Stones, Beatles yeni çıkıyordu. Biz heyecanla onları dinlemeye çalışırdık. Eve gelmeden teybe Beatles kaseti koyardık ama babam yutmazdı. Hafta sonları da operaya, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı dinlemeye gidilirdi. Sanata ilgimin başlamasında babamın çok etkisi var. Beraber İstanbul gezileri yapardık. Bana, kendi okuduğu okul olan Akademi’yi gezdirmişti. O günlerde ünlü genç ressam Naci Kalmukoğlu’nun yaptığı yağlı boya babamın portresi evin salonunda yer almıştır.”
KAMUSAL ALANDA SANAT MESELESİ
“Kamusal alanda sanat tüm dünyada önemli. Bana göre bir insanın ilk sanatla karşılaşması parklarda olur; bir çocuk ailesiyle gezerken sanatla karşılaşmalı. Sanat turizmin de önemli bir parçası. Turizmciler otellere sanat eserleri koyuyor, koleksiyonlarıyla ön plana çıkmaya çalışıyor. The Marmara Grubu, Mimar Sinan’ın eseri, yıllardır harap vaziyette olan Zeyrek Çinili Hamam’ı restore ettirdi. 13 yıl süren çalışmanın ardından şu an ‘Kalıntıların Şifası’ adlı sergi yer alıyor. 2024 yılında kullanıma açılacak. Projeyle kızım Koza Güreli ilgileniyor. Oğlum Batu Güreli moleküler biyolojiden mezun oldu. Bilim bakış açısıyla sanatın farkı yönlerini gören bir koleksiyoner, oğlum Yunus Ege ise genç mimar adayımız.”
3- MAZHAR VE FUAT’IN BODRUM BODRUM PRÖMİYERİ
7-8 yaşlarındayken babasıyla Mimarlar Odasını’nın genel kurullarına katılan Güreli, mimarlık dünyası içerisinde yoğurularak kendi de mimar olmaya karar vermiş. Bunun için tek tercihi: ODTÜ. Ancak ilk sene teşebbüsü başarısız oluyor; Hacettepe Fransız Filolojisi’ne giriyor. Bir yılın sonunda kendi deyimiyle, ‘Benim ne işim var burada’ diyerek ODTÜ sınırları içine geçiyor. Mimarlık bu sefer bir puan uzakta kalıyor. İşletme Bölümü’ne yazılıyor. Kendi derslerine devam ederken bir yandan korsan olarak kalbinin olduğu mimarlık derslerine giriyor. İşi ilerletiyor; arkadaşlarının mezuniyet projelerinin maketlerini yapmaya başlıyor. Güreli, “Hocalar ‘Bu, bu, bu… Ali’nin işi’ diye benim yaptıklarımı tanırdı’ diye gülerek anlatıyor. Bu arada sene 1970’lerin ortaları… Eğitime boykotlar sebebiyle sık sık ara veriliyor. Bu eğitim boykotlarının bitmeyeceği ilan edilerek okul arası uzayınca arkadaşlarıyla Bodrum, Bardakçı koyunda bir mekanın işletmesini üstleniyor. Güreli, “Mazhar ve Fuat yeni yazdıkları Bodrum Bodrum şarkılarını ilk kez burada seslendirdi” diye anlatıyor.
4- PARİS KOMŞULARI: KOMET VE MÜBİN
Hayatının en renkli dönemiyse mezuniyetten sonra yüksek lisans hayaliyle gittiği Paris’te… Sene 1980. Güreli anlatıyor: “ODTÜ’den üç arkadaş gittik. Faruk (Sade), Güllü (Aybar) ve ben. Paris o dönem dünyanın sanat merkezi. Bizim bulunduğumuz Montparnasse de Paris’te sanatın merkezi. Aynı apartmandayken Komet geceleri uğrar, zaman zaman beraber yemek yerdik. Mübin, Paris’e ilk giden sanatçılardandı. Modern sanattan çağdaş sanata geçişin ilk örneklerindendi ama yokluk içinde yaşıyordu. Bir eser satınca kazandığı parayla dostlarını bira içmeye davet ederdi. Abidin Dino’nun evine giderdik. Münevver Andaç Hanım ve Mehmet Nazım’la beraber olurduk. Zaman zaman Yaşar Kemal, Münevver Andaç Hanım’ı ve Mehmet’i ziyarete gelirdi. Sanatçılarla beraber Saint German’de La Palette’te buluşur, yeni sergilerin açılışlarına giderdik.”
SENE 1999 - TURSAB Genel Sekreteri Cemil Baykal ve Ali Güreli, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin inşası...
PİSUAR BİR SANAT ESERİ MİDİR
Kazandığı ilk parayla Paris’teki dostlarından hediye olarak kabul etmediği eserleri satın aldı. Koleksiyonerliği o zaman başladı. 1990’lar boyunca sanat da dönüşüm geçiriyordu. Ali Bey anlatıyor: “Sanatçılar aslında yetişmişti, çağdaş sanatla beraber para kazanır oldular. O zamana kadar ürettikleri sanatla çok zor yaşıyorlardı. Bugün Refik Anadol gibi çok genç yaşında çok meşhur olmuş sanatçılar var. Bu, bir önceki kuşağın hayali bile olamıyordu. Sanatçı artık bir düşünceyi, felsefeyi, karşı çıkışı gösterirken tek bir tekniğe veya malzemeye bağlı kalmak zorunda değil. Mesela Marcel Duchamp bir pisuar koyuyor ve ‘Bu sanattır’ diyor. Bütün dünya birbirine giriyor; aylarca tartışıyorlar.” Peki bir eserin ‘sanat’ olup olmadığı nasıl anlaşılır? Cevabı: “İçinde bir düşünce yatıyorsa, sanatçının size söylediği bir şey varsa ve sizin hissettiğiniz, gördüğünüz bir mesaj varsa sanat oradadır.”
SENE 1973 - ODTÜ yılları
5- SANATÇILARLA DOST OLMAK ZORDUR
Sanatçılarla dost olmak zor mudur? Güreli, “Her zaman” diye yanıtlıyor: “Zorluklarına rağmen arkadaş olabilmek bir meydan okumadır. Mesela Komet bir anda beklenmedik şeyler yapardı; sinirlenir, ayağa kalkar şiir okurdu. Mehmet İleri ve Komet birbirlerine takılırdı. O başka bir şahsiyetti. Mehmet Güleryüz’ün takma adı ‘Kötü Mehmet’ti. O Amerika’daydı ama zaman zaman Paris’e gelirdi. Yanında çok dikkatli konuşmak lazımdı. Hakkı Anlı, Selim Turan… Hepsi zor şartlarda yaşıyorlardı. Mübin Orhon’un vefatını, çok acı, hep beraber yaşadık. Gözlerimin önünde hayatını kaybetti.”
SENE 1948 - Semra ve Muhittin Güreli, Güzel Sanatlar Balosu
Güreli’nin babası Muhittin Bey’le olan benzerliği dikkat çekiyor. Ali Bey, “Sabah tıraş olurken aynada merhaba Muhittin, günaydın diyorum” diye gülüyor.
SENE 1980 - Ahmet Benli, Komet, Brigitte, Mübin Orhon, Mehmet Nazım, Paris. Fotoğraf: Ali Güreli
LÜTFİ KIRDAR’IN KURULUŞU
Paris’te üç yıl geçirdikten sonra 1983’te Türkiye’ye döndü. Profesyonel hayata girdi. Güreli, 1990’ların ortalarında ilk eşi Bike Gürsel ile The Marmara Oteller Grubu’nun kuruluşunda rol aldı. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nın da kurucu ortaklarından oldu. 2001-2005 arasında, kurucusu olduğu çağdaş sanat fuarı Art Istanbul’u burada gerçekleştirdi. Bugün bu girişim 18. kez yapılan Contemporary Istanbul’a dönüşmüş durumda. Eşi Rabia Güreli ile fuarla birlikte 2019’dan beri Contemporary Istanbul Vakfı’nı yönetiyorlar. 1994-2000 arasında Türkiye Otelciler Birliği Kurucu Başkanlığı yaptı. Halen Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TTYD)’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı.
Paylaş