Paylaş
1) Ünlü ressam ve akademisyen, hocaların hocası Prof. Dr. Turan Erol ile beraberiz! Onu Ankara’daki evinde ziyaret ediyorum. Kendi de tabloları gibi dingin… Gülerek, “Külçe gibiyim! İhtiyarlık!” diyor. Oysa yoğun bir trafik içinde; geçen ay, 29 Ekim’de, Cumhuriyet Bayramı’yla 95. yaşına girdi! Öğrencileri, doğum gününü ‘Hocaların Hocası Turan Erol’a Saygı’ isimli bir sergiyle kutladı. Eşzamanlı olarak adını taşıyan bir atölye açıldı. Çankaya’da bir caddeye adı verildi. Hürriyet kültür-sanat yazarı İhsan Yılmaz onu, ‘Yalnız kendi sanatıyla değil, yetiştirdiği öğrencileri, dostlukları ve yazdıklarıyla da başlı başına okul olmuş bir isim Turan Erol. Bozkırın sonsuz sarısına Bodrum’un beyazını katmış, çıplak ağaçlara deniz kıyısına çekilmiş tekne kaburgaları eşlik etmişti resimlerinde’ diye tanımlıyor. Turan Hoca, “Benim elimden gelen resim yapmaktı. Güzel resimler yapmak istedim. Hayat böyle geçti!” diye bizi kendi hikâyesinde yolculuğa çıkarırken kendinizi işte tam da Yılmaz’ın anlattığı tabloların içinde gibi hissediyorsunuz…
TEMELLİ, GELENEKLİ BİR İLÇE: MİLAS
Turan Erol, 29 Ekim 1927 yılında Muğla’nın Milas ilçesinde dünyaya geliyor. Turan Hoca, “Milas çok güzel bir yerdir; iyi tanınan ve sevilen, tarihi bir ilçeydi. Sonradan olmuş bir yer değildi. Temelliydi ve kendine özgü gelenekleri vardı. Ben orada Şevketiye Mahallesi’nde Selamoğlu Çıkmazı’nda doğdum. Bir gün kalkıp gidelim! Doğup büyüdüğüm evi de görelim, seyredelim…” diye başlıyor anlatmaya: “Babam hazır kunduracılık yapardı. Atölyesi ve ona bitişik bir dükkânı vardı. Kendisi Kütahya’nın Simav ilçesinde doğmuş. Askerliğe gittiğinde kunduracılık öğrenmiş. Terhis olduğu yer olan Milas’ı sevmiş ve oraya yerleşmiş. Açtığı dükkâna gelip giden kızlardan annemi bir genç kız olarak çok sevmiş. Ne yapıp edip onunla evlenmiş ve bizler doğmuşuz. Ben beş çocuktan dördüncüsüyüm. Annem ev hanımı.”
BABASI: RESSAMLIK DA NE! MÜHENDİS OL
Çocukluğu babasının kundura dükkanında geçiyor. Kendi de gelip giden müşterilerle ilgileniyor. Bizzat kunduracılık da öğrenmek istiyor ama babası engel oluyor. Sebep; çocuklar okuyacak ve doktor veya mühendis olacak! Turan Hoca, “Ben tuttum ressam oldum!” diye gülerek devam ediyor: “Ortaokuldan itibaren resim yapmayı sevdim. Öğretmenimiz Zeki Boran yeteneğimi fark edip benimle ilgilenmeye başladı. Ben de kafama koydum; ressam olacaktım! Hep o yolda ilerledim. Babam başta, ‘Ressam da ne? Resim yapacakmış; olur mu öyle şey…’ diye beğenmedi. Ortaokulu bitirince Akademi’nin giriş sınavlarına kaçıp gittim ve Akademi öğrencisi oldum. Sonunda babam artık mecbur oldu, ‘Bu oğlan telef olmasın, ortalarda kayıp gitmesin ben ona destek olayım’ dedi. Ben Akademi mezunu bir genç olarak sanat hayatına başladım ve bugünkü ressam oldum! Babam da ne zaman ki yaptığım resimler beğeniliyor, ben seviliyorum, yani biraz şöhret olunca o da beğenmeye, övünç duymaya başladı!”
Sene 1971/Bedri Rahmi’yle
2) BEDRİ RAHMİ BENİ EVLADI GİBİ GÖRDÜ
Turan Erol, 1951 yılında Akademi’yi, bugünkü adıyla, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Yüksek Resim Bölümü’nü bitirdi. İlk sergisini bu sırada Akademi’nin yemekhanesinde açtı. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi oldu. Nedim Günsür, Orhan Peker gibi arkadaşlarıyla ‘Onlar Grubu’nun kuruluşuna katıldı. Hayatının en unutamadığı, en güzel dönemlerinin bu öğrencilik yılları olduğunu söylüyor: “Beni yetiştiren bu dönemdir. Bedri Rahmi çok iyi bir hoca olarak benimle hep yakından ilgilendi. Beni yürekten, bir evlat gibi benimsedi. Bana doğayı, yereli resmetmeyi öğretti. Anadolu’nun güzel yerlerini gösterip ‘Buranın resmini yap’ diye teşvik ederdi. Sanatçı olmak bir yaratılış işi, Allah’ın övgüsü, bağışı… Ortaokuldaki öğretmenlerim beni Akademi için desteklediler. Sonra Akademi’de de dikkat çeken bir öğrenci oldum. Hocalarım mezun olduktan sonra da yakamı bırakmadılar! Beni ‘Bu önemli ressam oldu’ diye teşvik ettiler.”
Sene 1990'lar/Turan Erol atölyesinde; mimar Ragıp Buluç, ressam Mustafa Pilevneli ve Ara Güler ile...
3) ÖĞRENCİLERİMLE GURUR DUYUYORUM
Mezuniyeti sonrasında öğretmen olarak Diyarbakır’a gitti. Burada eşi Türkan Hanım ile tanıştı. 1954 yılında evlendiler; üç kızları oldu; Elif, Zühra, Rengin. 1962’de Ankara’ya taşındı; Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nde göreve başladı. Bir dönem Paris’te çalıştı. İlk kişisel sergisini 1963’te Ankara’da açtı. Profesör olarak geçtiği Hacettepe Üniversitesi’nden 1990 yılında emekli oldu. Yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Turan Hoca “Öğrencilerimi çok seviyorum, onlarla onur duyuyorum. Onların da yetişmesi, başka öğrenciler yetiştirmesi beni mutlu ediyor” diyor.
Sene 1981/Eşref Üren, Füreya Koral, Turan Erol, Ankara
4) ÖNCE İYİ RESİM YAPIN SONRA ÜNLÜ OLUN!
Kendi çocukluğundan bugüne kadar geçen zaman içinde... Ebeveynler ressam olmak isteyen çocuklara hâlâ şüpheyle bakıyor mu? Erol, “Babaların kabul etmesi için biraz meşhur olmak gerekiyor!” diye gülerek cevaplıyor: “Önce çok iyi resim yapmaları, sonra ünlü olmaları gerekiyor.” Peki ‘Allah vergisidir’ dediği sanat nasıl öğretilir? Turan Erol, “Her çocuk güzel resim yapar” diyor: “Biz o başlangıcı geliştirmeye çalışırız. Bazıları geçiştirir, bazıları ciddiye alır. Ciddiyetle yapanlar iyi ressam olurlar. Yani hem içinizde olacak hem de istekli olacaksınız... Önce karma sergilere katılırız. Ardından kişisel sergilerde desteklenir ve daha çok tanınırsınız.”
Sene 2006/Eşi Türkan Hanım’la...
5) HERKES HER ŞEYE BAKAR AMA KİMİ GEÇER GİDER…
İyi bir ressam nasıl fark edilir? Onu ne farklı yapar? Erol’un yanıtı: “Doğaya, nesnelere bakış özelliği… Herkes her şeye bakar ama geçer gider. Ama yetenekli bir çocuk, ressam olmaya girişmiş olan birisi sevdiği güzel bir görüntüyü veya güzel bir objeyi kâğıda aktarıp ebedileştirmek ister. Çevreye, ustaların resimlerine baksınlar, müzelerde inceleme yapsınlar… Ben de böyle yetiştim. Eserlerimi görenler ‘Bu adam iyi ressam, şu bahçeyi ne güzel resmetmiş, bu meyveleri ne güzel anlatmış…’ derler. Ben de bundan övünürüm, mutlu olurum, biraz da şımarırım! (gülüyor)”
Sene 1930/Ailesi; Halil, İsmail Erol, Turan, Zühra Erol, Zarife ve Şadan...
İYİ Kİ RESSAM OLMUŞUM
“Yetenekli de olsanız kitap okumayı sevin. Gazetelerle başlayıp, sonra kitaplara dadanın. Ben çok kitap okurdum. Babam biraz da kızardı; ‘Bu mühendis, doktor olmayacak, kitap okuyor…’ diye! Kitaplara kapak da yaptım epeyce… Özellikle Yaşar Kemal kitaplarına… Bazı anılar, biraz hikâye gibi şeyler yazdım ama resim yapmayı yazıdan daha çok sevdim. Onun için adım ressama çıktı (gülüyor)! İyi ki ressam olmuşum. Sanatımı ve işimi çok seviyorum. Yaptığım işi bitirdikten sonra “Tam hayal ettiğim, düşündüğüm gibi oldu” dediğimde mutlu olurum. Sevinç, gurur ve rahatlık yaşarım.”
TÜRKİYE’NİN HER KÖŞESİNİ SEVDİM
“En çok doğayı resmetmeyi sevdim. Türkiye’nin her köşesini sevdim. Gittiğim, uğradığım her yerde resim yapmak istedim. Doğup büyüdüğüm yer olan Milas’ı çok seviyorum. Meşhur ‘beyaz’ rengimi herhangi bir yerden almadım. Kendim öyle hissettim. Beyaz bir açık alandır. Oraya her şeyi yerleştirebileceğimi düşündüm.”
Sene 1951/Arkadaşı Orhan Peker ile Piyade Subay Okulu öğrencisi.
İFLAH OLMAZ BİR ANKARALI
Prof. Turan Erol, aynı zamanda iflah olmaz bir Ankaralı! 1962’de geldiği Ankara’dan hiç ayrılmadı. Turan Hoca, bunun sebebini, “Ankara’yı sevdim; doğasını, hayat tarzını…” diye açıklıyor: “Mütevazı ama inatçı, çalışkan bir halk Ankara halkı... Bozkırı sevdiğim gibi gözlerimi de Ankara’da açtım. Resmimi Ankara’da geliştirdim. Ankara, 1960’lı yıllarda kültür ve sanatın başkentiydi. Bütün isim yapmış sanatçılar buradaydı; Refik Epikman, Eşref Üren, İhsan Cemal Karaburçak, Cemal Bingöl, Halil Dikmen, İlhan Berk, Nezihe Meriç… Hey gidi günler!”
Sene 2000'ler/Ankara’daki atölyesinde....
ONA YAZILMIŞ ŞİİRLER:
Turan Erol beyazı karıyor. Kendi beyazını. Önünde bir göğün.
Yan gözle bakıyor doğa.
-Sana da sıra gelecek! diyor. Bir Ankara kırına.
Kuyruğa giriyor uzakta bir ağaç. Benim de sesim olsun diye bu uğultuda… Yavaşça. Parçaları çamur içinde.
İlhan Berk
Aslına bakarsanız
Türkçe bilmez
Lüksemburg Parkı;
Bu bir gerçektir.
Ama Turan Erol anadili gibi bilir,
Doğanın ve eşyanın gizemli dilini.
Ve çok iyi çevirir,
Türkçe’ye bu dili.
Metin Altıok
Benim memleketimde bugün
Kırk bin elli bin liradır
Resmin metrekaresi
Ve dillere destandır canım
Turan Erol beyazıyla Bodrum’un mavisi.
Ruhi Su
Paylaş