Paylaş
Ancak geriatri uzmanlığının açıklayabileceği Baba'ya dayalı ‘istikrar’ hezeyanlarıyla çalkalanan bölge gücü ve AB adayı dinamik Türkiye Meclis'teki sağduyulu milletvekillerinin oylarıyla istikrara kavuşacak.
Neredeyse altı aydır içinde debelendiğimiz suni kriz, suni bir istikrarla sonuçlanacak. AB'ye aday, bölge gücü olmaya meraklı bir ülkenin önceliği bu. Demodeliğin boyutları dahşet verici!
Bu durumda beş artı beş bağımlısı olmuş medya burnunun ucunu görmediği gibi çok istediği Avrupa Birliği'nde olup bitenlerden de habersiz. Sadece Baba pazarlamakla meşgul.
‘Baba’nın görev süresi uzarsa AB'ye daha çabuk gireceğiz' masalları, deneyim, birikim satışları vs. sürüp gidiyor.
Tabii olaylar böyle gelişmiyor. Avrupa'nın yeni çehresini yeni kuşak siyasiler şekillendiriyor. Avrupa'nın geleneksel siyasi ve sosyal kültürünü çağın yeni gerçekleriyle buluşturup çözüm üretenler onlar.
AB'ye bir kişinin marifetiyle girilmediği gibi ‘cinlik’le filan da Avrupa dosyasına hakim olunmuyor.
Geçtiğimiz hafta Lizbon'da yapılan AB zirvesi, sadece AB'ye aday bir ülke için değil küresel gerçekle yüzleşen her ciddi toplum açısından çok önemliydi.
Olay, Lizbon'da ‘dot com. zirvesi’ diye geldi geçti. Aslında Lizbon Zirvesi, AB'nin küreselleşmeyi çok iyi anladığını ve bu süreci kendi gerçekleri çerçevesinde yönetmeye karar verdiğini gösterdi.
Ve olayı ‘küreselleşme kaçınılmaz iyi hoş da, işsiz adama bol bilgi versen ne olur’ diye özetledi bir bakıma. AB, küreselleşmeye kendi siyasi ve sosyal markasını taşırken istihdamı düşünmek zorunda. Kendisini Amerika'dan farklılaştıran özellik de bu!
Kısaca Lizbon'daki dot.com zirvesinden değişim, teknoloji ve ‘istihdam’ çıktı. Bilgi toplumu, e-ticaret çeşitlemeleri kulağa hoş gelse de (ki geliyor) bunun altyapısını hazırlama gereği vurgulandı.
Alınan kararlara göre önümüzdeki on yıl içinde AB yılda yüzde 3 büyüyecek. Ve yirmi milyon kişiye yeni iş olanağı sunulacak. Küresel dünyada istihdam nitelikli iş gücü demek. Bu bakımdan Lizbon Zirvesi AB bünyesindeki okulların 2001 sonuna kadar internete bağlanmasını ve internet kullanımın ucuzlatacak adımların derhal atılmasını öngörüyor. Bu çerçevede Avrupa'danın entellektüel gücünün üniversiteler arasında kurulacak bir elektronik ağla tüm kullanıcıların hizmete sunmak da söz konusu.
Kamu alanında liberalleşmenin hızlanmsı da alınan kararlar arasında. Ancak Fransa Başbakanı Jospin'in belirttiği gibi ‘hassas sektörlerde değişimin hızını ayarlamak’ küreselleşmeye kendi damgasını vurmaya hazırlanan AB'nin sınavı.
Bunlar havada kalan göz boyama metinleri değil. AB bünyesinde alınan kararlar kısa sürede uygulamaya geçiyor.
Biz Amerika'ya gidip AB lobisi, istikrar paketi lobisi, Demirel lobisi filan yaparken aday olduğumız dünyada çok ciddi gelişmeler oluyor.
AB küreselleşmeye ‘evet’ derken ‘istihdam’ diyor. Çünkü demek zorunda kalıyor.
İstikrar sözcüğünü dilinden düşürmeyen Türkiye'de ise ‘istikrar’ ile ‘istihdam’ sözcükleri nedense biraraya gelemiyor. Borsanın keyfine göre atılan çığlıklarla ekonominin ateşi ölçülüyor. Yapılan komik lobilerle istikrar pazarlanıyor. İşin sosyal yönüne gelince kimseden ses yok. Neredeyse bir tabu. Dinazor görünme korkusu vs.
İstikrar paketini doğru yörüngesinden çıkartacak olan da bu vurdumduymazlıktır işte. Döviz kurunun makası açılır kapanır da insan umudun tükenişini borsa arsızlığıyla filan telafi etmek mümkün değildir.
AB'yi istemek iyi hoş da bir de Avrupa'da ne olup bittiğini bir anlasak!
Paylaş