Paylaş
BÜTÜN bunlar şık, zarif, bu kadar yormadan ve yorulmadan olabilirdi.
Bugün gelinen noktaya, yani cumhurbaşkanının iktidar partilerinden, Meclis içinden, ilkeler temelinde seçilmesi doğrusuna çok önceden varılabilirdi. İkili oynamadan, uzlaşır gibi görünüp kıvırtmadan vs.
Dayatma kültürünün taşeronları komik bir şey tezgáhlamaya çalıştılar. Yirmi dört saat sadece Avrupa entegrasyonunu düşünmesi gereken bir ülkenin dört ayını çaldılar. Bugünün hızlanmış zamanlarında bu dört ayın karşılığı birkaç yıldır esasında.
Neyse dayatmacı ‘‘demode’’ oyun tutmadı.
Milletvekilleri bir günde demokrasi katına tırmandıkları için değil, Türk halkı birinci lige adaylığını hissettirmeye başladığı için bu oyun tutmadı.
Olay bu kadar basit.
Şimdi cumhurbaşkanı bulmak için bir biyonik adam arayışına girmeye gerek yok. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının yetkilerini (gerçi 12 Eylül Anayasası'nın cumhurbaşkanına epey cömert davrandığı da bir gerçek) kullanacak, kafasına esince yarı başkanlık krizlerine girmeyecek, aklı selim sahibi, demokrasiye inanmış ve adı hırsızlığa uğursuzluğa karışmamış bir adaya ihtiyaç var.
Bugünkü Cumhurbaşkanı'na gelince, kendisi artık aktif gazeteciliğin ilgi alanı olmaktan çıkıyor. Siyaset tarihçileri, biyografi ve anı yazarlarının ilgi odağı olacaktır elbette.
Ben ise kendisine veda ediyorum!
* * *
5 Nisan oylaması Cumhurbaşkanı'nın görev süresini noktalarken DSP Lideri Bülent Ecevit'in liderliğini zayıflattı.
Olayın yeni siyasi boyutu bu.
Bu nedenle Başbakan Ecevit'in ve partisinin bundan sonraki rotası, aktif ve ciddi gazeteciliğin gündemini oluşturacak.
Başbakan Bülent Ecevit, bir saplantı halinde ‘‘Demirel’’ diye tutturarak hükümetin geleceğini, ekonominin sağlığını, partisinin yarınını ipotek altına aldı.
Başbakan'ın saplantısı açık oy dayatmasıyla Anayasa'yı delme gözü dönmüşlüğüne kadar vardı. Ecevit liderliği ne olduğu belli olmayan bir ‘‘dava’’ adına kendi milletvekillerini sıfırlamaya kalktı.
Dışarıdan bakınca içi görünmeyen, içindekilerin ise dışarıya hiç bakmadıkları anlaşılan DSP'nin bu gerçeği görmesi acaba mümkün mü?
Her DSP'linin kendi kendisine sorması gereken bir soru bu.
İleri demokrasilerde siyaseti, lidere mutlak itaat diye tanımlanan o demode ‘‘parti disiplini’’ değil, ‘‘siyasi disiplin’’ şekillendiriyor.
Bunun da en yalın anlamı, kuralların kayıtsız şartsız, kıvırtmasız uygulanması.
Bu noktadaki siyasi bilinç ve olgunluk!
Başbakan Ecevit'in sergilediği nasıl bir liderlik anlayışıdır ki halkın ikna olmadığı bir dava için Parlamento tehdit edilebiliyor?
Acaba DSP'liler bu sorunun yanıtını verebiliyorlar mı?
Bu süreçler artık birer Soğuk Savaş ucubesi olarak arşive kalktı. Bu tür liderliğin en karizmatik figürleriyle birlikte.
Başbakan Ecevit belki partisine hákim oldu, ama Parlamento'dan gerekli cevabı aldı.
Modern siyasetin ölçüsü, baskıyla parti hakimiyeti kurmak değil, partiyi demokratik ilkelerin sahibi kılmaktır.
Her milletvekiline parti disiplinini değil, siyasi disiplini layık görmektir.
Ecevit liderliğinin tıkandığı nokta da bu işte!
Paylaş