Paylaş
Şu sıralarda Almanya ve Fransa, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren bir dizi olayla çalkalanıyor. Batı Avrupa'nın siyasi sınıfı, adı yolsuzluk, avanta ve adam kayırma işlerine karışmış pekçok karizmatik figürü tasfiye ediyor.
Gözlerinin yaşına bakmadan. Parti ayrımı gözetmeden.
‘‘Hukuk’’un demokrasiyi ‘‘militanca’’ korumak için verdiği bu mücadele, Haider vakasına gösterilen tepki kadar önemli. Ve belirleyici. Çünkü her sistem ancak geçirdiği evrimlerle gelişebiliyor.
* * *
Bilindiği gibi avanta ve kırışma işleri Kohl'ü hızla tarihten siliyor.
Öyle bir süpürüp geçiyor ki Hıristiyan Demokratlar'ın uzun süre belini doğrultması mümkün görünmüyor. Bu çöküş Almanya'da merkez sağın yeniden yapılanmasını gerektirecek boyutlar kazanıyor. Gelişmelerden Alman sosyal demokratları bile rahatsız oluyorlar artık. Merkez sağdaki büyük çöküş, Alman demokrasisinin dengesini bozduğu için!
Kohl, partisinin finansmanı için oradan buradan para çarparken yakın çevresini de kendisiyle birlikte yakıyor. Kurunun yanında yaş da yanıyor demek mümkün değil bu durumda; görülüyor ki Alman derin devletinin bir kesimine kadar Kohl karanlığı nüfuz etmiş. Kohl ve adamları şimdi Alman siyasi sahnesinden kovuluyorlar.
Olaylar öyle bir gelişiyor ki, eğer Mitterrand yaşasaydı büyük bir ihtimalle onun da ipliği pazara çıkacaktı. Çünkü Fransız Devleti'ne ait petrol şirketi Elf Aquitaine doğrudan bu işin içinde. Mitterrand'ın Kohl'ün seçim kampanyasını manen ve maddeten desteklediği ve bunu Avrupa'nın geleceği için yaptığı söyleniyor!
Mitterrand'ın ömrü vefa etmiyor, durumu kurtarıyor. Ama geride kalanların işi kolay değil.
Mitterrand ile Kohl'ün bu avanta işlerine yataklık ve yardakçılık etmiş bazı üst düzey Fransız kamu görevlileri bugün adalete hesap veriyorlar. Yani Kohl giderken konuyu komşuyu da götürüyor.
* * *
Bugünlerde Fransız adaleti, Mitterrand'ın en kadim dostu, bir dönemin Dışişleri Bakanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Roland Dumas'ı köşeye sıkıştırıyor. Bilindiği gibi iki yıldan beri sürüp giden bir hikáye bu.
Dumas'ın sevgilisi aracılığıyla petrol şirketinden alınan komisyonlar ve Tayvan'a satılan tanklardan elde edilen avantalar vs. Fransa ‘‘bağırsaklarını boşaltırken’’ iki yıl öncesine kadar Fransa'nın en itibarlı figürlerinden biri olan Roland Dumas'ı da tarihin ‘‘helasına’’ yolluyor.
Geçen gün Avrupa Birliği'nin adli organları, AB Komisyonu'nun eski üyelerinden Edith Cresson'un dokunulmazlığının kaldırılması için girişimde bulundu. Mitterrand'ın gözdelerindendi Cresson. Mitterrand'ın çektiği kıyakla kısa bir süre başbakanlık yapmış ama yüzüne gözüne bulaştırmıştı.
Daha sonra Brüksel'de göreve gelince eşini dostunu komisyona ‘‘danışman’’ olarak alıp dişçisini bile maaşa bağlayacak kadar ustalaştı.
Şimdi Cresson sadece kendi ülkesinin değil AB'nin de kamusal yaşamından tasfiye oluyor.
Bunlar sadece birkaç örnek. En güncelleri.
Demokratik ülkeler, rejimin arıtma sistemlerini sürekli işlettikleri için standart yaratabiliyorlar. Ve de ürettikleri standartlar sayesinde ırkçı Haider'lere kafa tutma meşruiyetini kazanıyorlar.
Yoksa her ülkenin düzenbazları var. Üçkáğıtçıları var. Onlar Batı demokrasilerinde de yönetime gelebiliyorlar. Ama verdikleri ilk açıkta ‘‘açığa alınıveriyorlar!’’
* * *
Bizdeki hazin manzaraya gelince:
Görev süresinin uzatılması için Meclis'e kıyak emeklilikle ‘‘kıyak çeken’’ Cumhurbaşkanı, ‘‘Devlet her zaman rutini takip etmek zorunda değil. Yüksek menfaatleri icap edince rutin dışına çıkabilir’’ diyerek hukuk dışılığı aklıyor. Belli ki Batman'da kurulan garip ordudan kendisi de haberdar.
Adı ortalıkta dolaşan diğer cumhurbaşkanı adayı ise başbakanken çeteye banka satmış. Suçüstü yakalanmış. Bu yüzden hükümet düşmüş.
Bilindiği gibi Susurluk'un aktörleri, siyasetin ‘‘vazgeçilmez’’leri statüsündeler. Meclis'in kalemefendisi koltuk yolsuzluğu yapmış, hálá partisinin bağrında. Servetinin kaynağını açıklayamamış bir lider ortalıkta ‘‘liberalim, muhafazakárım, demokratım filan’’ diye dolaşıyor.
Bir de eski Batman Valisi Salih Bey, merkez sağdan milletvekili seçilirse!
Aslında herkes her şeyi biliyor. Arkasından konuşuyor. Yüzüne yılışarak sırıtıyor.
Ne yazık ki masumiyetini yitirmiş bir düzende debeleniyoruz!
Bağırsaklar mı boşalıyor? Bilemem.
Ama Sartre'ın dediği gibi insanın midesi bulanıyor!
Paylaş