Paylaş
Ne güzel Demirel de patlatıverecekti aksansız İngilizcesi'ni. British English ya da American English. Ama kesinlikle Isparta şivesi olmayacaktı.
Fransa'ya gidince, ‘bonjour monsieur le president' nın ‘‘r''leri şöyle genizden geliverecekti...
Siyasetin başbaşa görüşmelerinde bir Fransızca döktüreceklerdi, ‘‘ah size Türk demek mümkün değil'' iltifatını hak edecek kadar.
Orada iki dirhem bir çedirdek, hani eskilerin dediği gibi ‘comme il faut' (yani falsosuz falan) oturup dünya meselelerini konuşacaklardı.
Bir zamanlar kolejli kız, Çiller'in İngilizce'si de Clinton'a küçük dilini yutturtmuştu!
Pop starları aksanlı konuştukları için dünya magazin basının manşetlerine çıkamıyorlardı ya, onlar da artık on bin dolar karşılığında yabancı basınla konuşmaya başlayacaklardı. Çok aksansız, fluent (akıcı) İngilizce konuşacaklardı.
Memleketin ekonomiden sorumlu bakanı gibi.
Eskiden de ekonomiden sorumluydu o bakan. Nedense ekonomiden sorumlu olmak gibi bir hobisi var. O zamanlarda da bu bakanın ‘güneşinde kimsenin mendili kurumamıştı'. Millet enflasyondan kavrulmuştu.
O, ‘kerata enflasyonu'' yenemedi ama ‘‘İngilizce'ye ilk adımı'' attırttı bu topluma.
İngilizce'ye girişin ilk dersinde başöğretmenlik yaptı,‘‘No no''...İngilizce'de ilk kelime tamam, yaşadı ilkokul dördüncü sınıf öğrencileri.
‘No, no'yu aksanlı aksansız mı söylüyor, bilmiyoruz tabii ki, onu da İMF'deki Amerikalı dostlara soralım.
Bütün bu uzun girişin anlamı şu.
Bu sekiz yıldan hızımızı alamadık, bol keseden atıp duruyoruz. Eğitim reformuna ‘‘reform'' tonları atmak için.
Şimdi bir de ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerine İngilizce, Fransızca ve de Almanca dersleri koyma tartışması başladı.
Bu son derece önemli projenin gerekçesi çok ilginç geldi bana. Şöyle diyorlar: ‘Küçük yaşta dil öğrenenler aksansız konuşurmuş'. ‘‘Hiçbir uçak hava kalmaz'' gibi bir açıklama bu. Kimsenin karşı çıkamayacağı cinsten.
İyi hoş da, aksansız dil öğretecek kadar aksansız yabancı dil konuşan öğretmen mi var bu ülkede? Bırakın aksanı, yabancı dil öğretecek bu kadar çok öğretmeni mi var bu ülkenin?
Sonra nedir bu aksan konusundaki özgüvensizlik? Söyleyecek sözü olanı, herkes dinler, yeter ki, ‘içerik sağlam olsun'.
Global dünyanın, uluslararası bilim, kültür ve siyaset piyasasında talep özgün, farklı ve yaratıcı olan insana. ‘Farklıyı, özgünü' ortaya koyanı herkes koşup dinliyor. Aksana, maksana bakmadan dinliyor.
Herkesin dili çözüldü, yabancı dil, bilmem İnternet, bilgisayar, bol keseden atılıyor. Bazıları, televizyonların ve yazılı basının önüne çıkıp birkaç dakika meşhur olmak istediği için, biz bu palavraları dinlemek zorunda mıyız?
Ve en önemlisi, acaba bu kadar çok yerine getirilmeyecek vaadi duymak istiyor muyuz? Refahyol'dan kurtulduk diye, böylesine aptal yerine konulmayı hak ediyor muyuz?
Tamam bol keseden atın da...Bir noktaya kadar. Hani ‘ufak atın da civcivler de yesin' demek geliyor insanın içinden.
Hergün yeni bir iyi haber üretme psikolojisi sizi yormadıysa toplumda bıkkınlık yaratmaya başladı.
Kararlı ve mütevazi olmak yeter...Çünkü bunun tersi hiç inandırıcı olmuyor.
Evet biliyoruz, ‘‘Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim reformu yapıldı, şimdi sosyal güvenlikte çağın reformu geliyor. İnternet, varoşların kapısını çaldı, teknolojide müthiş atılım var. Devletin zirvesindeki muhteşem uyumdan etkilenmemek mümkün değil. En üst bürokrasiye nazar değmesin kuzu sarması. Koalisyon, tek parti iktidarlarına taş çıkartacak kadar ahenkli.''
Unutuyordum, bir de ‘‘bu yıl hamsi bol olacakmış''.
Paylaş