Paylaş
Bana cazip gelen de bu oldu.
Bir kurumun özenti olmadan modernleşmesi. Kararlı yöneticilerin elinde engellerin ‘neden yapılmasın ki’ye dönüşmesi. Ve de en önemlisi köklülüğün ‘yeni’yi yakalamadaki becerisi.
Geçtiğimiz hafta içinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Maslak kampüsünü Rektör Prof. Gülsün Sağlamer ile dolaştık.
Sadelik ile işlevliliği T-cetvelli bir estetiğe dönüştürmüş yurtları benim gibi yeni öğrenciler ve aileleri de keşfe gelmişti.
Müstakbel bir İTÜ'lünün babası atıldı, Rektör'ün elini sıktı.
‘Efendim, burası basında okuduklarımızdan da güzelmiş’ dedi.
Orta yaşlı, orta direk, muhtemelen orta solda pozisyonlanmış bu kentli velinin yüzündeki ifadede bol bol ‘şaşkınlık vardı’.
Bu tür şaşkınlıklara artık bağışıklık kazandık.
Bir düşünce güdüklüğüne saplandığımız 80'lerden itibaren ‘Devlet iyi bir şey yapamaz’ın tutsaklığı içinde bocalıyoruz. ‘Devlet yapamaz, özel sektör yapar’ kolaycılığının bodur tartışmaları kimileri üzerinde sakinleştirici etkisi yapıyor.
Ortadaki gerçek ise çok farklı. Hele Türkiye gibi eğitim sorununu yıllarca görmezlikten gelmiş bir ülkede.
Kaldı ki eğitim özel mi devlet mi kapışmasına alet olamayacak kadar değerli bir konu.
İstanbul Teknik Üniversitesi'nin büyük bir atılım içinde olduğunu duyuyordum. Yapılanları görmeye ben talip oldum. Randevu istedim.
Prof. Gülsün Sağlamer'i dinlerken hep aklıma şu soru takıldı:
Türkiye, en köklü kurumlarını neden bu kadar ihmal etti?
Bu sorunun yanıtı kestirmeden ‘Devlet beceriksizdir’ olamaz.
Bu arada, Rektörün yaptıklarını ve de ne yapmak istediklerini anlatırken altını çizdiği şu sözler dikkatimi çekti: ‘Önemli olan proje üretmek, projeye canını koyacak insan bulmaktır. Bu ikisi sağlandıktan sonra nasıl olsa para gelir’. İTÜ gibi üniversitelerin gücü de nitelikli ve canla başla çalışan kadrolara sahip olmaları.
Sorun ise para meselesine gelip dayanıyor.
Üniversitelerin birer mükemmelliyet merkezi olabilmeleri için kaynak gerekiyor. Finansmanı yaratmak da bir beceri işi.
Devlet üniversitelerinin bu noktada çok ciddi sorunları var. Kısıtlı olanaklarla büyük işlerin altından kalkmak zorundalar. Para olmayınca üstün çabaya ihtiyaç duyuluyor. Bu noktada yöneticilerin liderliği önem kazanıyor.
Bu düşüncemi Prof. Sağlamer'in şu sözleri doğruluyordu:
‘Bir moleküler biyoloji laboratuvarı kurmak için kaynak aradık. Üçüncü atışta tamamdı’.
Tabii üçüncü atışta işin tamam olması önemli bir gelişme. Rektörü dinlerken, pekçok eski mezunun katkısıyla projelerin finanse edildiğini öğreniyorum. Bunlar pek alışık olmadığımız örnekler.
Prof. Sağlamer'in ufkunda eğitimi hayatla irtibatlandırma isteği var. Bu yaklaşım sayesinde İTÜ kısa sürede bu oranda Türkiye'nin gündemine oturuyor.
İlginçtir İTÜ'de geçirdiğim iki saat boyunca ‘yakınmaları değil’ ‘yapılanları ve yapılacak olanları’ dinledim.
Atılımlar özgün İTÜ markası taşıyor ve gücünü gelenekten alıyordu.
İşin sihiri de burada, bir de 226 yıl boyunca geliştirilen o birikimde. En ‘iyilerin’ dünden bugüne taşıdığı sinerjide.
* * *
Başka Türlü Bir Şey dediği o sonsuzluk muydu Can Yücel'in? Şu mısralarda ifade ettiği gibi:
Başka türlü bir şey benim istediğim.
Ne ağaca benzer ne de buluta
Burası gibi değil
Gideceğim memleket
Nerede gördüklerim nerde o beklediğim
Rengi başka tadı başka (...)
Paylaş