Paylaş
İstanbul'un varlıklı semtlerinde daha çok rastlarsınız onlara. Devlet okullarına gitmenin ‘‘ayıbını’’ yüz ifadelerine kazımış çocuklar.
Gelir dağılımı bozukluğunun yarattığı düzenin yeni başarısı voli vurmaksa, yeni ayıbı da ‘‘devlet okulunda’’ okumaktır ve bilmem ne markası giyememektir çünkü.
Bu, çağ atlama, yıldız olma edebiyatıyla pazarlanan ucube düzenin yeni değerlerinin bir parçasıdır.
Orta Asya'nın, Balkanlar'ın ve de Avrupa'nın dinamik yıldızı Türkiye'nin çarpık ‘‘yıldızlaşmasının’’ görüntüleri, en fazla çocukların yüzlerinden okunuyor. Her düzende ihmalin gerçek kurbanı çocuklar olduğu için.
Türkiye'deki yeni paranın kullandığı dille, ‘‘onlar’’dan ve ‘‘ezikler’’den oluşan ikili dünya burası.
Ancak ‘‘ezikler’’ ülkenin ‘‘ezici’’ çoğunluğunu oluşturuyorsa ve de bu acıklı tablo kimsenin umrunda değilse, acaba o ülkede herkes bir şeylerin suç ortağı değil mi?
Hürriyet'in ‘‘Türkiye'de hakları çalınmış çocuklar’’ başlıklı haberi, ‘‘yıldız ülkenin’’ acıklı öyküsünü resimliyor.
Türkiye'de her yıl 1 milyon 358 bin bebek dünyaya geliyor. Bunların binde 41'i (iyi bakımdan olsa gerek) ölüyor.
Türkiye'de 28 milyon çocuk yaşıyor. Bu çocukların 10 milyonu yoksul, 3 milyonu ise yoksulluk sınırının altında. Yani sürünüyor.
Türkiye'de 725 bin çocuk, hiçbir eğitim ve öğretim olanağından yararlanamıyor. Ve Türk dinamizmi, her yıl 125 bin çocuğu okuma yazma öğretmeden karanlığa fırlatıyor.
Ülkemizde her 100 çocuktan 21'i okuma yazma bilmiyor. 20 bin çocuk ise sokakta yaşıyor.
Çocukları eğitim olanaklarından yoksun bırakarak daha çok yoksullaştırmanın rakamları bunlar.
Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin, Türkiye'de çocukları yok etmeye yönelik bir çarkın sürekli döndüğünü söylüyor.
Çok derin ekonomik analizlere gerek yok; faiz harcamalarının milli gelirin yüzde 12'sine çıktığı bir düzende çocuklar okutulamaz. Vergi gelirinin milli gelirin yüzde 20'leri zor yakaladığı bir ülkede eğitime kaynak ayrılmaz. Rantiyesine birinci önceliği tanıyan bir düzen ise gelecek tasarımı yapamaz. Böyle bir modelin başarılı siyasetçisi, başarılı bürokratı, ödüllü bilmem nesi yoktur. Başını öne eğip uzun uzun düşünmesi gereken bir dizi sorumlusu ve de kendi çocuğundan başka hiçbir çocuğun sorununa ilgi duymayan üçüncü dünyalı burjuvazisi vardır.
Cehalete terk edilmiş çocukların ‘‘yok ediliş’’ istatistiklerinin tutulduğu bir ülke belki zenginleşir, ama asla gelişmez. Hızla Latin Amerikalılaşır.
Brezilya'da olduğu gibi işadamları, trafikten ve sokak çocuklarından kurtulmak için helikopter filosu kurarlar. Çocuklarını gözden çıkartmış bu ülkelerin göklerinde uçuşan helikopterler ‘‘küreselleşme’’ belirtileri diye pazarlansa da bu içler acısı riyakárlığa ve görgüsüzlüğe itibar eden olmaz.
* * *
Çocuk Vakfı'nın hazırladığı rapor, 400 bin çocuğun depremde birinci dereceden zarar gördüğünü ortay koyuyor.
Bilindiği gibi, bir süre önce bir grup depremzede çocuk moral gezisi için Almanya'ya davet edildi. Ve de bir dizi cinlik sonucu Almanya'ya depremzedeler gitmedi, polis çocukları gönderildi.
Arsızlığın ulaştığı kıvam bu. Kendi çocuklarını yalanla hayata başlatabilecek kadar gözü dönmüşlük. Kendi çocuğunu bir skandala malzeme edecek kadar yozlaşmışlık!
Depremzede çocuğun hakkını gasp etmeye gelince; bu zihniyettekiler için depremzedenin hakkı var mı ki?
Talan düzenlerinde kural, en zayıfı ve en korumasız olanı çarpmaktır!
Türkiye, belki de tarihinde ilk kez çocuklarını çarpıyor.
Devlet okullarının çöküşünü böylesine bir şehvetle seyretmenin başka bir izahı olabilir mi?
Paylaş