Paylaş
Deprem öncesinin Türkiye normalleri dünyanın gelişmiş ülkelerine göre birer anormallikti. Türkiye'nin, deprem öncesinin normallerine geri dönmesi artık beklenemez.
Toplumun bugünkü isteksizliği, bezginliği ve bıkkınlığı devam eden artçılar karşısındaki çaresizliğini değil sessiz bir direnişi simgeliyor.
Yani toplumun deprem öncesi Türkiye normallerine dönmeme direnişi.
Çünkü o ‘normaller’ fay hattının göbeğine en çürük binayı oturtmaktı. Belediyelerin rant kutusundan eşine dostuna avanta dağıtmasıydı. Bu avanta ve kırışma düzeninin ‘Yerel yönetimler güçleniyor’ korosu tarafından uluorta savunulmasıydı.
Güç odaklarının siyasi erkin çevresini sarıp çıkarlarını dayatmasıydı.
Kayıt dışı ekonominin kayıtsız şartsız gücüydü. Arsızlığıydı. Kayda geçmemek için sürdürdüğü direnişi sağcı solcu, milliyetçi, islamcı her çeşit iktidara dayatmasıydı.
Niteliksiz insanların yönetime gelmesi ve A tipi yağcılıkla pohpohlanmasıydı. Sahte şöhretlerin ortada dolaşmasıydı.
Hırsızların ülke çapında en yüksek itibarı görmesiydi.
Deprem öncesi Türkiye normalleri Susurluk'tu. Susurluk'u boğuntuya getirme ittifaklarıydı. Hesaplarıydı. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve şeffaflaşması için atılacak her adım karşısına Türkiye normalleri lobisinin dikilmesiydi.
Düşüncenin cezalandırılmasının doğal karşılanmasıydı.
Sırf vitrin süslemek için siyaset sahnesine kadın lider indirmekti. Servetinin kaynağını açıklayamamış bir siyasetçinin başbakan olmasını sineye çekebilmekti.
ANAP denilen devşirmeler partisinin iktidarında başbakanın ve ekonomi bakanının banka satarken suçüstü yakalanması ve ne hikmetse yakalayanların kınanmasıydı. Suçüstü yakalananların ise yeniden genel başkan, milletvekili seçilerek ödüllendirilmeleriydi.
Kaddafi'nin çadırında posta yiyen eski bir Başbakan'ın hala siyaseti yönlendirebilmesiydi.
Eğitimin özel sektöre ihale edilmesi gibi bir safsatanın peşine takılıp devlet okullarını çökertmek ve ülkenin yetenekli fakat olanakları kısıtlı çocuklarını sistem dışına itmekti. Genç fakat eğitimsiz bir nüfusu dinamizm göstergesi diye pazarlamaktı.
Ülkede her türlü fedakarlığın ücretli kesime yüklenmesine bağışıklık kazanmaktı. Gelir dağılımındaki bozukluğu görmezlikten gelmeye alışmaktı.
Fay hattının üzerine dikilen gecekonduları, apartkonduları ‘işte gelişme’ diye yutturmaktı. Kanunları binalara uydurma yaratıcılığı ve vizyonuydu. ‘Anayasa bir kere delinse ne olur’a ingirgenmiş liberalizmin Türkiye'nin ölçülerine çok uyacağını söyleyebilmekti.
Cumhurbaşkanı'nın banka hortumlamış iş adamlarıyla Ada turu attıktan sonra aile fotografı çektirmesiydi. İş çevrelerinin bu fotografı kabullenip kendi albümlerine kaldırmasıydı.
Yıllardan beri birlikte yaşama kültürünün en ilginç modelini yaratmış bir toplumda bu kültürün çağdaş kalıplarını yeniden dökmemekti. Buna direnmekti.
Bilim adamına ve uzmana aptal, fayın üstüne çürük bina dikene başarılı ve becerikli demekti. Ülkeyi bilim ve teknoloji ikliminin dışına itip ekonomiyi rantçılığın merkezi yapmaktı. Ve bununla gururlanaktı.
* * *
17 Ağustos'ı takip eden ilk iki gün Hükümet botonlaştı bu arada Türkiye normalleri enkazlaştı.
Türkiye normallerine geri dönmek isteyenlere de artık artçılar izin vermiyor. Her artçı bir uyarı gibi. Tektonik oluşumun, Türkiye normallerini dayatmaya çalışanlarla mücadelesi.
Toplum, örgütlü olmadığı için belki sallayamıyor. Sarsamıyor.
Beklenen değişim hemen gerçekleşemiyor. Ancak binlerce insanın hayatını kaybettiği bu faciadan sonra anormallikleri normal diye kabul ettirmek artık mümkün değil. Bu da ilk basamak. Çok ağır ve acı bir tecrübeden sonra geldik bu noktaya.
Bugün biliyoruz ki Marmara Denizi'nde her an kırılmaya hazır bir fayın üstündeyiz. Türkiye normallerinin bütün kahramanları ise çırılçıplak.
Türkiye normallerini sarsma günü bugün!
Paylaş