Paylaş
Facialardan başarı öyküleri beklenemez. Faciaların kahramanları yoktur. Çünkü bu depremde olduğu gibi, kurtarılan beş yüz kişiyse eğer, ‘neden bin beş yüz değil’ sorusudur facianın haklı mantığı. Hele bugünün teknoloji ve iletişim ikliminde.
Ve de bu soru karşısında tek yanıt sessizliktir, derin düşüncedir.
‘Trajedileri olmayan toplumların çocuksu kaldığı’ söylenir. Bunun anlamı derin bir üzüntüden sonra insanın ya da toplumların bütün kurumlarıyla kendi içine dönmesi, hataları yakalaması, özeleştiri yapması, düşünmesi, sorgulaması olmalı.
17 Ağustos trajedisi kurumların savunma sistemlerini harekete geçirmeli miydi? Genel Kurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu'nun geçen hafta ülkenin gündemini etkileyen sözlerinin, toplumca daha çok olgunlaşmamız için gerekli süreçlerin işlemesine bir katkısı olabileceğini sanmıyorum. Birkaç tane kendini bilmez kişinin deprem sonrasında yaptığı ilkel provokasyon bütün Türkiye'nin gündemi değildi.
Kaldı ki toplum, ‘İyi ki öldüler’ diyecek kadar gaddarlaşan hastalıklı bir zihniyeti zaten kendi vicdanında yargıladı. Hem de konjonktürel af yasalarıyla salıvermeyecek bir mutlak yargıyla.
Deprem sonrasındaki gelişmeler konusunda herkesin kendi yorumu kendi savunması olabilir. Ancak ortada kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçek var.
17 Ağustos öncesi ve sonrası Türkiye artık aynı değil.
17 Ağustos ile 19 Ağustos arasındaki zaman diliminin her dakikasında binlerce insan can verdi. Türkiye iki gün felç oldu. Bu kahredici düşünce her gün yeni bir soruyu, yeni bir sorgulamayı ve suçlamayı gündeme getiriyor.
Neden kurtaramadım?
Neden kurtaramadılar?
Kurtulabilir miydiler?
Neden fay hattına inşaat izni verildi?
Neden ülkemi savunacak donanma fay hattında?
Neden rafineri fay hattında?
Neden ülke ekonomisinin yüzde ellisi fay hattını seçmiş?
Ve daha onlarca, yüzlerce soru.
Bu durumda ‘Türk Silahlı Kuvvetleri görevini yaptı’ açıklamasından çok ‘Acaba Silahlı Kuvvetler görevini daha iyi nasıl yapabilirdi’ sorusunun etraflı yanıtını aramak daha anlamlı geliyor bana.
Kaldı ki o soru için bile daha çok erken. En sevdiklerimizin, en yakınlarımızın kendi ailemizde olmasa bile beraber büyüdüğümüz arkadaşımızın annesi babası, çocukları, dostlarımız öldüyse eğer ve de daha binlerce insan hastanelerde can çekişiyorsa. Binlerce aile için gelecek çok belirsiz ise. En küçük bir ışık yoksa çocukların gözlerinde. Bu savunmalar kimi aklıyor ki?
Eleştiri geleneğine sahip olmamanın bedelini demokrasi zafiyetiyle ödüyor Türkiye. Yapılan her eleştiriye karşı ilk tepki, savunma, azar, hakaret biçimini alıyor.
17 Ağustos yöneticilere, toplumdan özür dilemeyi, Körfez'deki ailelerle beraber ağlamayı ve gelecek için umut vermeyi öğretmeliydi. Çünkü 17 Ağustos bu toplumun dayanışma yeteneğini yeşertti. Bu toplumun yeni ve farklı bir Türkiye özleminde olduğunu kanıtladı.
Modern yönetimler toplumların reflekslerini doğru okuyanlardır.
Paylaş