Zeynep Atikkan: Suspus eden yapı

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

SİYASİ çürümenin yol açtığı ‘‘meşruiyet krizinin’’ sonuçları bunlar.

MİT Müsteşarı, Kürtçe televizyonu savunuyor. Öcalan'ın idamına karşı çıkıyor. ‘‘Bir Avrupalı bazı şeyleri nasıl kabul ediyorsa biz de kabul edeceğiz. Demokrasiyi tüm kurallarıyla kabul etmemiz lazım’’ diyor. Başbakan bu açıklamaların kendi bilgisi dahilinde yapıldığını belirtiyor. Ancak bu açıklamaları kendisi yapamıyor.

Rant dağıtan ekonomide ‘‘birer dağıtım şirketi’’ haline gelen ‘‘siyasi partilerin’’ içine düştükleri hazin durum bu. Temel konularda hiçbir siyasi partinin ve de liderliğin söz söyleme ‘‘meşruiyeti’’ kalmadı artık. Siyasetteki çürümeyle gelen büyük güven bunalımı! Bankaları peşkeş çekmiş, talanın parçası olmuş yönetimlerin ya da onlara göz yummuş olanların hiçbir önemli konuda söz sahibi olamama durumları! Türkiye bu süreçte.

Yaşamakta olduğumuz bu ‘‘tarihi sürecin’’ dinamiklerini doğru kavramak gerekiyor.

* * *

- Olay ekonomik alanda başladı. IMF, ayrıntılı bir istikrar programı hazırlayıp hükümetin eline tutuşturdu. Memuru Cottarelli tarafından denetletiyor. Dünya Bankası tarafından moral veriliyor.

- Ortadaki tabloya bakılırsa; IMF'nin hazırladığı istikrar programının sahibi hükümetten çok bürokrasi gibi. Basında ekonomi bürokrasine yağdırılan yüksek dozdaki ‘‘yağcılık’’ mesajlarıyla gemi yürütülmeye çalışılıyor. O zaman şu sorunun yanıtı çok önemli. Ortada siyasi irade görülmediğine göre ekonominin ipleri ‘‘teknik ve becerikli devlet’’in mi elinde? İşi, bürokrasinin götürdüğü bir gerçek. Ama bürokrasi de siyasi hastalıklardan kendisini arındırmış değil.

- Ekonomide yaşanmakta olan kriz, bu ülkede ‘‘iş yapmanın’’ meşru yolunun olmadığını gösteriyor. Yasadışı işlerin sanıldığından çok daha fazla olduğu ve de büyük paraların siyaseti de içine alarak ortada dolaştığı artık kesin. Bu pislikle ‘‘şimdilik’’ doğrudan ilişkisi olmayan DSP ve MHP'nin en büyük yanlışının, ANAP'la hükümet kurmak olduğu anlaşılıyor. Eğer temizlik yapılacaksa, banka satarken yakalanmış bir başbakanın akıbeti ne olacak? Bu noktadaki talihsiz uzlaşma, hükümetin pek çok konuda konuşma meşruiyetini elinden alıyor. İş dünyasına şirin görünmek için ANAP'tan vazgeçememek bir anlamda ‘‘suça ortak olmak’’ anlamına geliyor. Ve meşruiyet krizine zemin hazırlıyor.

- Siyasi meşruiyet yitirilince hayati konularda ‘‘açıklamalar’’ yapmak MİT Müsteşarı'na kalıyor. Yani en son ‘‘kuşku duyulacak’’ devlet katından ‘‘Kürtçe televizyon kurulabilir’’ tarzında açıklamalar geliyor. Bu açıklama bir simge: Türkiye nasıl bir yer olacak? Dışa kapanıp içeride ‘‘asarız keseriz’’ denen bir yer mi olacak? Yoksa yüz elli yıllık çağdaşlaşma projesi hayata mı geçecek? Siyasetteki otorite boşluğu nedeniyle böylesine önemli bir konuda reformcu refleksler MİT aracılığıyla kamuoyuna yansıyor.

- Çünkü siyasi partiler ‘‘siyasi sorunları’’ çözecek otoriteye sahip değiller. Son günlerdeki gelişmelerin ortaya koyduğu gibi, MHP giderek içine kapanıyor. Ve de demokratik açılımları bloke edebiliyor. Kendi başına iktidar olma ufku belirdikçe eski reflekslerini ön plana çıkartıyor.

* * *

Bu durumda, sorunları hükümet içinde çözmek yerine böyle ilginç bir formül üretiliyor.

Ekonomik krizi ‘‘faiz indi çıktılarla’’ saptamak mümkün. Zaten öyle de yapılıyor.

Siyasi krize gelince; buradaki olay daha vahim. Ortada en temel konularda siyasi tavır belirleyemeyen, belirlese de ‘‘inandırıcı’’ olamayan bir yapı var. Yani rant dağıtan ekonominin şirketleri gibi çalışan partiler ve de onların suç ortakları. Bu yapı insanı suspus eder.

Yazarın Tüm Yazıları