Sürü değil birey yetiştirmek

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Kimsenin umrunda mıydı eğitim?

Son onbeş yıl içinde hangi eğitim bakanının adını hatırlıyorsunuz? Hangi büyük eğitim projesiyle kitlelerin önüne çıktı siyasi partiler?

Seksenlerde büyük reformlara imza attığını söyleyen Turgut Özal'ın bir eğitim projesi var mıydı? O bitmez tükenmez vizyonlarına çocuklar için bir minik vizyon penceresi açabilmiş miydi?

Ya sosyal demokratlar? Sosyal demokrasinin öz suyu olması gereken eğitim konusunda bir reform planıyla kitlelerin önüne çıkabildiler mi?

Bugüne kadar her lider, Atatürk'ün teşebiri eline alıp çocuklara alfabe öğreten kareleriyle yetindi. Eğitim reformu ve laiklikten sadece bu görüntüler kaldı hafızalarda.

Bugün ise arayı kapatmak için tebeşiri, bilgisayarla kapatmaya çalışıyorlar. Yani Cumhuriyet'le gelen reformları bilgisayar getirerek devam ettireceklerini sanıyorlar...Teknolojik ömrü sadece birkaç ay olan aygıtları okula sokarak eğitim reformu yapacaklarına inanıyorlar.

Şimdi bir sloganınımız ve de bütün düşünce tembelliğimizi barındıracak kamplarımız var artık. Eğer laiklik'i benimsiyorsak sekiz yılcıyız. Eğer demokrasi mücahidiysek de sekiz yıla karşıyız.

Ölçüler bu kadar basit. Bu kadar ayrıntısız. Dolayısıyla bu kadar zavallı.

Ve de demokrasiden hiç nasibini almamış olan bu ülkede, ‘sekiz yıl olsun mu olmasın mı’yı öğretmenler ve öğrenciler dışında herkes tartışıyor. Herkes kendi saplantılarını, bunalımlarını ve cehaletini kusuyor.

Biz ne yapmak istiyoruz? Hangi eğitimle nasıl bir toplum yaratmak istiyoruz? Bir ‘eğitim başbakanı’ olmayı hedefleyen Mesut Yılmaz acaba bu sorunun yanıtını zihninde şekillendirmiş mi?

Bence, bugün ‘eğitim başbakanı olacağım’ diye ortaya çıkan Yılmaz, Pirandello karakterleri gibi kendisine rol arıyor. Bugünkü konjonktüre göre de eğitim rolünü bulmuş gibi. Eline tutturulan rolü oynamaya çalışıyor. Ecevit de yardımcı oyuncu konumunda.

Siyaset böyle mi yapılır? Büyük reformlar böyle mi gerçekleştirilir?

Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde, eğitim, sosyal projelerin ve evrimin ana parçası olarak görülüyor. Amerika, İngiltere ve de Uzakdoğu ülkeleri bu süreçlerden geçtiler hala da geçmekteler. Fransa, Türkiye'ye benzer probemlerle boğuşuyor eğitim konusunda.

Çünkü bugünün dünyasında gelişmişliği yakalamak, iyi yetişmiş ve özgür insan yaratmakla mümkün. Yüzyılın başına göre çok önemli bir fark var ortada.

19. yüzyılın gerçeği, parlak beyinleri topluma kazandırmak ve de sosyal insan yaratmaktı. Bugünün gerçeğinde ise iyi yetişmiş insan özgür birey kavramıyla da donanıyor.

Şimdi biz, okula bilgisayar sokma reformu mu yapıyoruz yoksa özgür Türk gençleri yetiştirme projesini mi hayata geçiriyoruz?

Evet bütün dünya ciddi biçimde tartışıyor bu konuları. Aydınların, eğitimcilerin, sivil toplum örgütlerinin katkısıyla.

Fransız sosyolog Alain Touraine'nin bu yıl çıkan ‘Beraber yaşayabilir miyiz’ başlıklı kitabındaki ipuçlarının da ortaya koyduğu gibi, bugünün dünyasında önemli olan, sürü değil birey yetiştirmek.

Bunun da yolu, yepyeni bir eğitim kavramının kabullenişinden geçiyor.

Touraine'nin dediği gibi, öğretmenlerin bağımsızlığına hakimlerin bağımsızlığı kadar önem vererek. Okulları, bir devlet dairesi, bir siyasi kurum, ya da bir işletme gibi görmeyerek. Demokrasinin hizmetindeki okulu yaratarak. Çocukları iyi yetişmiş bireyler olarak eğitirek. Onlara birey olma kapasiteni vererek. Öğrenci öğretmen ilişkileride kaliteyi talep ederek.

Ve de en önemlisi her ögrenciyi kişiliği, kültürü ve de bireysel tarihiyle barışık olarak yetiştirerek.

Yani hiç de kolay bir iş değil eğitim reformu. .

Hele siyasi hayatını uzatmak için eğitimci rolüne soyunanların altından kalkabileceği bir iş hiç değil.

Yazarın Tüm Yazıları