Paylaş
Gazete sayfalarının konu mankenleri gibiler...
Siyasetteki demodeliğin, fotograf karelerine yansıması önceki gün de Hacı Bektaş Veli törenlerinin ‘look’unu taşıyordu.
Evet ‘demode’ siyasetin modernite kulvarlarında artık böyle bamya gibi koltuklara dizilip törenlerden popülizm pozları vermek yok.
Bilindiği gibi son zamanlarda ‘ekonomide popülist politikalar olmaz’ söylemi moda oldu. Bu söylemin kendine göre bir getirisi var. Bu dersi de en iyi purolu bakan öğrenmiş...
Bu arada ‘ekonomide popülizm olmaz’ derken siyasi popülizm tam gaz gidiyor.
İlginçtir, son yıllarda geleneği keşfeden bizdeki tembel zihniyet gecikmiş gelenekcilik derslerine bir de Aleviliği ekledi.
Ağustos sıcağı demeden koşa koşa gidiyorlar Hacı Bektaş Veli'yi anma törenlerine.
Bu törenlere katılımın siyasi mesajı açık. Ama bu ‘siyasi katılıma’ ‘siyasi damga’ vurulmaması gerekiyor. Çünkü gecikmiş gelenek kurslarına devam edenler biliyorlar ki orası siyasetin dışında kalması gereken bir birleşme, uzlaşma mekânı.
Bu nedenle Başbakan Yılmaz'ın Hacı Bektaş Veli törenlerinde yaptığı konuşmada ‘tören alanına Başbakan sıfatı ve politik kimliğiyle gelmediğini’ söylüyor.
Ardından ‘55. hükümetin siyasi laf ebeliği değil hizmet için var olduğunu’ ekliyor.
Mesut Yılmaz Hacı Bektaş'a bir de Başbakan kimliğiyle gelseydi acaba ne diyecekti?
Neyse.
Yapılan bu siyasi sörfün artık pek inandırıcılığı kalmamış ki, Cumhurbaşkanı konuşurken topluluktan birisi çıkıyor ‘İnsan hakları nerede’ diyor.
Cumhurbaşkanı'nın ‘İnsan Hakları burada’ yanıtının artık aklı başında kimseyi tatmin etmediğini hatırlatmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum.
Yükselen siyasal İslam'a karşı Türk Müslümanlığı, Anadolu Müslümanlığı gibi kavramları keşfedenler gittikleri her yerde, ‘İnsan Hakları’ talepleriyle karşılaşıyorlar.
Türkiye'de laiklik'i korumak, siyasal İslam'a karşı Aleviler'i mobilize etmekten değil, genel anlamda insan haklarını ve demokrasiyi yeşertmekten geçiyor.
Dün görüştüğüm bazı Alevi düşünürlerin tepkileri ilginçti.
Onlar, Türkiye'de laiklik diye bir sorun varsa bunun bütün ülkenin meselesi olduğunu söylüyorlar. Bu sorunun Aleviler'in üzerinden çözülemeyeceğini ve böyle bir zorlamanın çok sakıncalı sonuçlar doğurabileceğini belirtiyorlar.
Evet, Türkiye'nin bu tür bir sun*ı mobilizasyona mı ihtiyacı var yoksa sorunları cesaretle ele alan bir siyasi anlayışa mı?
Görüştüğüm Aleviler, Hacı Bektaş'taki siyasi sörfden son derece rahatsızdılar. 28 şubat sürecinin sivil milisleri olarak algılanmanın rahatsızlığıydı bu.
Bugünkü ortamda tek bir doğru soru var. O da en yetkili kişiye önceki gün yöneltilmiş: ‘İnsan hakları nerede’?
Anadolu Müslümanlığı'na yılda bir kez övgü yağdırmadan önce bu sorunun yanıtı samimiyetle verilmeli.
Ancak o zaman Anadolu Müslümanlığı'nı da doya doya yaşamak mümkün olur.
Paylaş