Paylaş
Eğitime katkı sazlı sözlü yemeklerde çek batırıp medyaya poz vermekle olmuyor. Böyle bir model yok. Bu özentilik de ne irticayı önler ne de eğitim açığını kapatır.
Modaya uyup yardım ve hayır işi kotasından bir iyilik yapma seferberliğidir başladı son zamanlarda.
Sekiz yıla katkı yarı ibadet gibi algılanıyor kimilerince.
Medyatik ibadet, medyatik iyilik ve de medyatik yardımseverlik ile yeni sosyal rütbeler edinme tutkusu.
Fazla sıkıntıya girmeden ‘bastır parayı yap yardımını’ şeklinde ifade edilebilecek hafif Lady Di'lik kokuyor bütün bunlar.
Bu alt düzey şovların fazla bir önemi olduğunu sanmıyorum.
Ama Türkiye'de son yıllarda, çok ilginç sivil girişim örnekleri gelişiyor. Bunlar hayatın içinden fışkıran, hiçbir reklama ihtiyaç duymayan doğal davranışlar.
Modernleşmenin asıl adresi de bu örneklerde.
Ciddi çabalarla ortaya konan bu gönüllü girişimleri zaman zaman bu sütunda yansıtacağım. Şovdan uzak durdukları için isim, adres ve de elbise modeli vs. vermeden sadece bu kişilerin yaptıklarını aktaracağım.
Çünkü büyük bir doğallıkla yeşeren bu örnekler toplumların gelişmişlik düzeylerini yansıtıyor. Bütün Dünya'da ve Türkiye'de.
Yani kişi başına düşen milli gelir hesapları kadar önemli bireysel sivil katkının topluma nüfuz etme hızı ve yoğunluğu.
Önceki gün dinledim kırk üç yıl çalıştıktan sonra kendisini emekli eden bir hekimin bazı ilkokullardaki çalışmalarını.
Şöyle diyordu:
‘İlkokul öğrencilerine çevreyi korumanın alfabesini anlatmak istedim. Okul programlarına çevre koruma dersleri ilave edilmesine rağmen, en fazla çöp ve pislik öğrencilerin geçtikleri sokaklardaydı. Okul duvarlarının dibindeydi. Ve de on iki- on üç yaşındaki çocukların içtikleri sigara izmaritleri.
Sorun, hepimizin bildiği, yaşadığı sıradanlıkla.
Bunu biliyorum. Ama sıradanlıklara ‘sıradan' yaklaşmayanların bir çöp tepeceğine karşı gösterdiği tepki onları sınıflara, çocukların dünyalarına taşıyabiliyor. Sıradışı olan da bu.
‘Okul çevresindeki büyükler ya bu çöplerin üstüne basar ya da biz böyleyiz, Batılı çöp atar mı diye düşünüp yolunu tutar' diyor konuştuğum hekim.
Asıl eğitilmesi gerekenler tabii ki çöpleri ezip geçen kırk numara ayakkabılılar ya da ‘Canım İsviçre'deki yollara bal dök ye' diyenler. Onları eğitmek mümkün olmadığına göre!
Gerçek eğitim ‘bakmak, görmek, düşünmek ve uygulamaktır' diyen girişimci hekim, bu prensibe uyarak ilkokullarda çevre koruma programını başlatıyor. Öğrencilerine ‘çekirdek çevreciler' adını takıyor. Uygulamalı dersler veriyor.
Çocukların çok eğlenerek öğrendiklerinden ve de çevre konusunda bilinçlendiklerinden şüphem yok.
Yazar Kürşat Bumin dediği gibi ‘insan hakları öğretmeninin kulak çektiği bir düzende yetişiyor öğrenciler'.
Bu nedenle çok küçük de olsa ‘bakmak, görmek, düşünmek ve uygulamak' diye yola çıkan bu modern insanların çabaları gönülden desteklemeli.
Paylaş