Zeynep Atikkan: Sera siyasetçiliğinin sonu

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

İki yıldan beri bu köşede merkez sağın çöktüğünü kendimi bile bıktıracak kadar çok yazdım. Merkez sağın seçimlerde çıkardığı tablo söylediklerimin sağlamasını yaptı.

Merkez sağın iki lideri şimdi evlerinden çıkamıyorlarmış. Hiç çıkmadan Kohl'ün, Major'ın yaptıklarını derhal uygulayıversinler. Birer istifa mektubuyla.

Şunu da itiraf etmeliyim ki bütün basınla birlikte bu köşenin yazarı da MHP'nin yükselişini ıskaladı. Kendime yönelik bu ciddi özeleştirinin sorumluluğunu taşıyorum.

Seçim sonuçlarının ilk sorusu bence merkez sağ neden çöktü olmalı?

1- Merkez sağdaki çöküş süreci Özal ve Demirel'in partilerini bırakıp köşke çıkmalarıyla başladı. Bayrağı teslim ettikleri Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller'in merkez sağ liderliği taşıyacak güçte olmadıkları çok kısa zamanda belli oldu.

2- ANAP ağırlıklı ekonomi politikalar ülkedeki gelir dağılımı bozukluğunu gayri insani boyutlara getirdi. Eşitsizlik derinleştikçe merkez sağdaki siyasi parçalanma hızlandı. Buna ilk tepki 1995 seçimlerinde Orta Anadolu'dan geldi. Orta Anadolu'nun yani ekonomiden pay alamayanların oyu o dönemde Refah Partisi'ne gitti.

18 nisanda bu bölge yeniden haykırdı. Haykıranların haritası değişmedi ama parti farklılaştı. Oylar eski Refah bugünkü Fazilet'ten MHP'ye kaydı. (Tabii bu kayışın daha ilerideki yazılarımızda değineceğimiz başka ndenleri de var.)

3- Dışlanmışların haykırışı aslında beş yıldızlı otellerde siyaset yapanlar dışındaki en sıradan insanlar tarafından da duyuluyordu. Ama kulaklara tıpa kondu. Sistemli biçimde susuldu ve de merkez sağ özellikle de ANAP akıl almaz bir destekle allandı pullandı, İstanbul tepelerinde ve Boğaz kıyılarında beşikte sallandı.

4- Oysa bu allanma, pullanma küfür gibi geliyordu. Ekonomiden pay alamayanların her geçen gün ekmeği küçülürken ekonomik sorunları sadece ANAP'ın ağır toplarının ve A takımının çözmeye hakkı varmış gibi bir hava yaratıldı.

5- Sermayenin de desteklediği bu suni düzendan yararlananlar şımarıklıklarını ve de karşısındakilerini adam yerine koymayan tavırlarını çeteye banka satmak noktasına kadar götürdüler. Ve de en korkuncu medyadaki desteklerini hiçbir zaman kaybetmediler.

6- Oysa merkez sağ yalılarda ve de beş yıldızlı otellerde siyaset yaparken ülkenin ‘dışlanmışları’ bu sera siyasetçilerinin üstüne çizik atmaya başlamıştı bile.

7- Sera siyasetçileri son anda kokuyu alıp Mahsun Kırmızıgüllü kampanyalar düzenledilerse de artık iş işten geçmişti. Tansu Çiller'in sahte demokratlığı ve göz yaşları da sökmedi.

8- Çünkü o süreçte Türkiye'deki konjontür iyice değişmişti.

Anadolu'nun insanı kendisini, beş yıldızlı otelden siyaset yapan merkez partiler tarafından dışlanmış hissederken ikinci bir dışlanma hatta aşağılanma faktörü de Batı'dan geliyordu. İtalya'nın Başbakanı d'Alema, Öcalan konusunda sergilediği küstah, nobran ve aşağılayıcı tutum ile geniş kitlelerin onuruyla oynuyordu. Yani İstanbul'dan nanik yapılarak dışlananların tepkisine bir de yurt dışından gelen aşağılayıcı mesajlar eklendi. O kitle, 1995 seçimlerinde oy verdiği Erbakan'ın başbakanlığı sırasında Kaddafi'nin çadırına gidip posta yemesini de unutmamıştı.

İşte bütün bu dinamikler biraya geldi. Merkez sağdan ve Fazilet'ten MHP'ye akan oyların musluğu böyle açıldı.

9- 18 nisan 1999 seçimlerine ANAP, Özal'dan arınmış bir Mesut Yılmaz partisi olarak girdi. DYP'de bütün Demokrat Parti ve Adalet Partisi retoriğine rağmen artık bir Tansu Çiller örgütü olup çıkmıştı.

Pazar günü başını kaldıran milliyetçilik, MHP'cilik bu iki partinin yöneticilerinin biletini kesti. Büyük hezimet aslında merkez sağ kadroların tasfiyesi mesajını verdi.

Türkiye, servetinin kaynağını açıklayamamış hırçın kız çocuğu ile çeteye banka satan partinin geçimsiz delikanlısını tasfiye etti.



Yazarın Tüm Yazıları