Paylaş
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını yayımladıktan sonra Refah Partisi resmen kapatılmış olacak.
Bu karar çıkıncaya kadar RP'liler sır küpü gibi davranmaya devam ediyorlar.
Parti yönetimi şimdilik tabanı denetleyebiliyor.
Kimilerinin sandığı gibi parti tabanı, yeraltına girip hergün bir olay falan çıkartmıyor.
RP'deki gelişmeleri okuyabilmek için gerekçeli kararı beklemek gerekiyorsa da şimdiden bazı gözlemler yapmak mümkün sanırım.
RP'li politikacılar, iktidardaki hırçın, saldırgan ve de kindar tavırlarının tersine çok daha profesyonel davranmaktalar. Bu üslûp tabana kadar yansıyor.
Bu arada Refah Partisi'nin, geçtiğimiz yıllarda diğer siyasi örgütleri derinden kıskandıran dışa dönük canlılığı sönmüş durumda.
RP, fokurdamıyor. Enerji saçmıyor. Bunun kapanmaya bağlı bir ‘şok’ hali olduğunu düşünmek gerçekçi değil çünkü dünyadaki siyasi islamın karşılaştığı problemler RP'yi de etkiliyor.
Dünyada ve Türkiye'de siyasal islamın artık yirmi yıllık bir mazisi, dolayısıyla bir sicili var. Bu, ‘doğruları ve yanlışları’ test etmek için hiç de azımsanacak bir süreç değil.
Siyasi islam ütopyasının bugün, elle tutulur hangi başarı öyküsü var? Hangi özgün siyasi modelin altına imza atabilmekte siyasal islam?
Fransız sosyolog Kepel bu gelişmeyi, ‘bir ütopyanın günbatımı’ diye tanımlarken ‘Siyasal islam 70’lerden bu yana ne büyük düşünürler ne de hatrı sayılır entelektüeller çıkartabildi. Ortaya birkaç ideolog çıktı onlar da düşünce değil sadece slogan ürettiler' diyor.
Bu genel saptamayı Türkiye eksenine oturtunca, Kepel'in analizinin çok da yanlış olmadığı ortada.
Örgütlü ve güçlü muhalefeti sırasında sonra da iktidara gelince RP, hangi özgün siyasi markaya imzasını atabildi?
Oylarını aldığı Türkiye'nin ‘umut proleterlerine’ ne verebildi?
Refah Partisi, hızla kendi burjuvalarını yaratırken, adil düzen aldatmacasıyla kandırdığı kitleleri hayal kırıklığına uğratmadı mı?
İslamcı kesimin ideoglarından Abdurrahman Dilipak dün Akit Gazetesi'nde çıkan yazısında, İslami kesimin cidi bir arayış içinde olduğunu, her şeyin konuşulduğunu söylüyor. ‘Ne tek başına siyaset, ne tek başına ekonomi ve ne de tek başına kitap okumak çare. Artık çok boyutlu düşünmek zorundayız. İnsan kaynaklarımızı, teknik imkanlarımızı bu yeni duruma göre dizayn etme zorunluluğumuz var.
Henüz yolun başındayız. Mevcut imkanlarımız çok yetersiz.
Test edilen kaynakların çoğunun da beklediğimiz faydayı sağlamadığı bir gerçek’ diyerek Türkiye'deki siyasal islama bir özeleştiriyle açıklık getiriyor.
Bu özeleştiriler, bilinçsizce yapılan saldırılardan çok daha aydınlatıcı bence.
Siyasal islam açısından dünyadaki durum bu, Türkiye'deki tecrübenin zihinlerde yer eden kareleri ise hepimizce malum.
Şimdi RP'nin karizmatik lideri, beş yıl süreyle siyasetten uzaklaştırılınca eskiden olduğu gibi partideki herkesi sıraya dizebilecek mi? Düşünceye değil kişinin karizmasına yaslanan bu hakeret fiilen olmayan bir Erbakan'ın sözünü dinleyecek mi?
Gençler, yetmiş yaşının üzerindeki yöneticilerin yapacağı bir yetki dağıtımını kabul edecekler mi?
Muhtemel lider adayları Tayyib Erdoğan veya Abdullah Gül, İslamcı hareketin ihtiyaç duyduğu karizmayı yaratabilecekler mi?
Bunlar siyaseten yakından izlenmesi gereken önemli ayrıntılar.
Paylaş