Zeynep Atikkan: Rektör atamaları

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

BU satırlar yazıldığı sırada, YÖK'ün rektör adayları Cumhurbaşkanı Sezer'e sunulmuş olacaktı. Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanı'yken çağdaş ve özgürlükçü bir demokrasi için gereken reformları sıralamış ve ‘‘YÖK'ün de değiştirilmesini’’ istemişti.

Geçen sürede YÖK değişmedi. Ama cumhurbaşkanı değişti. Yeni cumhurbaşkanı yeterince çağdaş bulmadığı için değişmesini istediği YÖK'ün rektör adaylarını atamak gibi bir görevle karşı karşıya.

* * *

Bu ‘‘atama’’ biraz da ‘‘sınama’’ gibi. Sezer'in, değişimin cumhurbaşkanı olup olmayacağını bu ‘‘sınavlar bütünü’’ ortaya koyacak. Türk toplumu icraatı görmeden önüne gelene açık kart verme ilkelliğinden ve üçüncü dünyalı reflekslerden arınıyor artık.

YÖK ile ilgili huzursuzluklar uzun süredir ‘‘akademik hayatı’’ felç ediyor. Türbanla başlayıp İstanbul Üniversitesi'nden geçen yıl çok değerli öğretim üyelerinin istifasına yol açan ve halen pek çok üniversitede devam eden bir dizi sıkıntı.

YÖK bugün rektör atamaları nedeniyle yeniden gündemde.

Her atama döneminde benzer sorunlar yaşanıyorsa burada bir çarpıklık yok mu?

Bugün Atatürkçülük adına Prof. Kemal Gürüz'ün kararlarını onaylayanlar, onun yerine gelen ve daha az Atatürkçü olan bir başkanın ortalığı nasıl allak bullak edebileceğinin acaba farkındalar mı? Yani YÖK, başındaki insanın kimliğiyle tanımlanan bir kurum görünümünde.

Bu sürdürülebilir mi?

Türkiye'de üniversitelerin çağdaş anlamda ‘‘yönetim’’ sorunu var. Ve de dünyanın her zamankinden daha çok eğitimi tartıştığı ve eğitime yönelik hamleleri gerçekleştirdiği sırada Türkiye akademik gündemini tıkıyor.

Rektör atamalarında özellikle Anadolu üniversitelerindeki dinci kadroların tasfiyesinin ağırlık kazandığı belirtiliyor. Anlaşılan bu bir kriter. Bu arada daha başka gelişmeler oluyor. Dün Milliyet Gazetesi'ne ilan veren Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyeleri, Cumhurbaşkanı'na şu çağrıyı yapıyorlar:

‘‘19 Eylül 2000 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi'nde rektör adayları seçimi yapılmıştır. Prof. Emin Alıcı 449, Prof. Fethi İdiman 389, Prof. Faik Sarıalioğlu 142 oy almıştır. YÖK'e gönderilen listede yasa gereği bu üç isim dışında bir oy alan üç öğretim üyesine de yer verilmiştir.

7 Temmuz 2000 tarihinde toplanan YÖK genel kurulunun, seçimde en çok oy alan Prof. Emin Alıcı ve ikinci olan Prof. Fethi İdiman'ı eleyerek 1006 oyun sadece yüzde 14'ü ile üçüncü sıradaki Prof. Sarıalioğlu ve sadece bir oy almış 2 adayın isimlerini Cumhurbaşkanı'na sunduğu öğrenilmiştir. Bu durum kabul edilemez.’’

Hatırlanacağı gibi Mersin Üniversitesi'nde de geçtiğimiz yıllarda benzer bir olay yaşanmıştı.

Demek ki her rektör atamalarında ortaya çıkan ciddi sorunlar var.

Bu noktada şu soruları sormak ve yanıtlarını beklemek kamuoyunun hakkı değil mi?

Dokuz Eylül Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, seçilen adayları eleme gerekçeleri nelerdir?

Bu gerekçeler neden açıklanmaz? YÖK'ün bunları açıklamama hakkı var mıdır?

Herkes çok iyi biliyor ki Türkiye'nin bütün siyasi ve sosyal sorunları ve dalgalanmaları üniversitelere yansımakta. Üniversiteler, siyasetin hegemonya kurma çabalarının kurbanı olmakta.

* * *

Bu durum, üniversitelerin bir türlü kurumlaşamaması sonucunu doğuruyor. Ya da biliçli şekilde üniversiteler ‘‘kurumlaştırılmıyor’’.

Kimdir üniversilerin sahibi? Artık bu soruları sormamız gerekiyor.

Üniversitelerin popülizmin malzemesi haline gelmesinden biraz da toplum sorumlu değil mi? ‘‘Bir kere kapağı atalım, sonra ne olursa olsun mantığıyla' ve çıkan afları şakşaklamakla!

Üniversite nedir'i tartışmayan bir ülkede her rektör atamasının böylesine keşmekeşe dönmesi doğal değil mi?

Bu sorunların yanıtını da Amerikan modelini ithal etmeye çalışan vakıf üniversiteleri verecek değil elbette!

Yazarın Tüm Yazıları