Paylaş
BU da ‘depremle birlikte yaşamanın’ bir yolu herhalde. Bir yıldan beri duyduğumuz insanları akılcı davranmaya davet eden sloganın ilginç bir algılanma biçimi.
Akılcılık'ın kurnazlık olduğu düzende.
‘Kat karşılığı’ için hayatların bile gözden çıkartıldığı talan düzeninde, ‘depremle yaşamayı öğrenin’ öğüdünün anlamı hasarlı hortlak evi ‘öğrenciye kiralayın’a dönüşebiliyor.
Deprem bölgesinde özellikle de Adapazarı'nda rastlıyorsunuz hasarlı binalara asılmış ‘öğrenciye kiralık’ ilanlarına. Harabe kent Adapazarı'nın en düşündürücü karelerinden biri de bu işte.
Üç kattan fazlaya izin verilmemesi gereken Adapazarı'nda seçim avantası, avansı ve de bilmem nesiyle dikilmiş koca apartmanların pek çoğu deprem sonrasında terk edilmiş. Her biri kendi çapında birer 17 Ağustos anıtı gibi.
Aradaki farkın ne olduğunu pek anlamış değilim ama bu binalar ya az ya da orta hasarlı. Yani üstüne bir sıva ve yağlı boya çektikten sonra ‘çiçek gibi’ olacaklardan. ‘Takviye edildi, sağlamlaştırıldı’ kotasından motoru değiştirilmiş hurda otomobil gibi piyasaya sürülüyorlar.
Hedef kimler? Öğrenciler.
Bu avanta, rant, kuralsızlık ve bilgi düşmanlığı düzeninde ‘öğrenci’ kimdir?
Namus budalası bir adamın karısına kızına yan bakan, gürültü yapan, sorumsuz, kira ödemeyen, çulsuz, aşırı, haşarı ve daha bir dizi ‘bilmem ne’ ile nitelenen talebe. Yani potansiyel suçlu. Bu potansiyel suçluları hasarlı binada oturtmak deprem sonrasındaki yeni hayata uyumun bir örneği işte.
Köşeleri dönerken ‘merhamet’ ve ‘şefkat’ gibi duyguları pek kolay iptal edenler avantacılıklarını ‘öğrencinin hayatına’ biçtikleri değerle ortaya koyuyorlar.
Talan ve rant düzeninin vahşi zihniyeti, çocuğun, gencin ve de yaşlının düşmanıdır. Çünkü çocuklara, gençlere ve yaşlılara ‘özen’ göstermek gerekir.
***
Bu ilanlar bana Amerika'da bir posta müzesinde rastladığım afişi çağrıştırdı.
19. yüzyılın Amerikası. Taşlar yerine oturmamış, güvenlikten eser yok. İnsanın kimvurduya gitmesi pek doğal. Bu ortamda en tehlikeli işlerden birisi de postacılık. Çünkü insanın ıssız alanlarda dolaşırken saldırıya uğrama olasılığı çok yüksek.
Adamlar afişler hazırlatıp postacı arıyorlar. Kim atar ki kendisini tehlikeye?
Kovboy mantığı şöyle çözüyor sorunu: ‘Maceraperestler ve de yetimler için cazip iş imkánı’ deyip kestirip atıyor.
Bu, ‘Yetimler tehlikeli işlere layıktır’ anlamına geliyor tabii ki. Vahşi kapitalizmin sözlüğünde ise manası ‘Yetim ölürse kimse tazminat istemez’ gibi bir yaklaşım!
O yıllardan bugüne insan hakları yönünde epey mesafe kat edildi. Vicdanlar ‘yetimleri tehlikeye atacak kadar’ gaddar olmaya devam etse de artık yasalar izin vermiyor bu tür ilkelliklere.
2000 yılında Amerikalı muhafazakárlar idam cezasından vazgeçemiyorlar ama ‘merhametli muhafazakárlık’ sloganıyla seçim kampanyası yapmak zorunda kalıyorlar.
Türkiye'ye döneersek, biz ‘Bak postacı geliyor selam veriyor’ sıcaklığı ve duygu zenginliğiyle büyümüştük de! O kültürün dokusu merhametle haşır neşirdi.
Yani ‘hasarlı evi öğrenciye layık görecek’ kadar ‘akıllı ve fikirli’ de değildik.
‘Deprem ile birlikte yaşamayı öğrenmek’ her şeyden önce bir ‘insan olma sınavı’ galiba!
Paylaş