Paylaş
İç politikanın hızlı gündemi NATO Zirvesi'nin gölgeledi.
Oysa Zirve, 21. yüzyılda Türkiye, Avrupa, NATO ve yaşadığımız coğrafya açısından hayati önemdeydi.
Zirve'den sonra gazetelerde, ‘Türkiye’den BAB'a fren' gibi başlıklar çıktı. ‘BAB’a fren' meselesi aslında işin ‘bam teli’. Önümüzdeki aylarda dış politikada enerjimizi epey tüketecek bir konu bu.
‘BAB’ nedir?
Neyi amaçlıyor?
Neden frene basıldı?
Bu fren tutar mı patlar mı? Bunlar Türkiye'nin 21. yüzyıl soruları.
İşin ayrıntılarına girmeden ifade etmek gerekirse Avrupa Birliği, Washington'a yüksek sesle telaffuz etmediği bir gündemle geldi. İngiltere, Fransa ve Almanya'nın girişimiyle AB, NATO bünyesindeki ‘Batı Avrupa Birliği’nin (BAB) daha özerk hale gelmesini amaçlıyordu. Kısaca NATO bünyesinde, Avrupa Birliği için otonom bir savunma düzeni yaratmaktı amaç.
Bu stratejiye göre Lüksemburg ayırımcılık belgesiyle AB'nin dışına itilen Türkiye, savunma ekseninde de Avrupa sisteminden dışlanıyor. Buradaki ayrıntılar, düşünce dinamikleri ve de refleksler AB'nin 21. yüzyıl tasarımı hakkında çok ciddi ipuçları veriyor.
Bu stratejinin gündeme gelmiş olması, Avrupa Birliği karar odaklarının ‘dışa kapalı Avrupa’ fikrinde ısrarlı olduklarını gösteriyor. Lüksemburg ayırımcılık belgesinin açıklanmasından sonra çıkıp ‘Tarih ile coğrafya birleşti’ diyen bilinçaltı, Batı savunma ittifakı içinde kendi Avrupa sınırlarını çizmeyi düşünüyor.
Tabii ki bu zihniyet, müttefikler coğrafyasına yeni husumet tohumları ekiyor.
İkinci ilginç nokta da şu:
Avrupa Birliği, NATO şemsiyesinden ayrılmadan kendi savunma kimliğini oluşturmaya çalışıyor. Yani fiyat ödemeden güç gösterisinde bulunmak niyetinde. NATO'ya sırtını dayayıp ufak tefek akrobasiler yapmayı planlıyor. İşine gelen yerlere cılız müdahelelerde bulunup Avrupa'yı aciz göstermemek düşüncesinde.
Kısaca tuzu kuruların yalancı pehlivanlığı gibi bir ‘demode’ yaklaşım.
AB'nin reflekslerini algılamak zor değil. Hiçbir dış politika eylemi bulunmayan bir yapının ‘politik birlik’ oluşturması beklenemez. Dış politika tasarımı da mutlaka bir savunma boyutu gerektiriyor.
Avrupa Birliği bugüne kadar, tek bir ortak dış politika tavrı sergiledi. O da Türkiye'yi AB'den dışlamak oldu. Birliğin sınırlarını Türkiye'yi dışlayarak çizdi. AB'de bu çizim yapıldığına göre NATO'da da Türkiye'ye çizik atmak gerekiyordu.
AB'yi yeni bir savunma anlayışına iten diğer bir neden ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra askeri otoritesini kaybeden Almanya'nın yeniden Avrupa'nın militer yapılanmasına dahil etmekti. Sanırım, AB'nin NATO'nun gündemine sunduğu stratejide Almanya boyutu çok önemli bir rol oynadı.
* * *
Bu senaryo tutar mı?
Bu küçük burjuva kulübü zihniyeti Bosna'dan, Kosova'dan ders almak istemeyenlere cazip gelebilir.
Ama böyle düşünmeyen Avrupalılar da var. İngiltere'de yayınlanan Financial Times Gazetesi'nde Philip Stephens kimilerinin kulaklarını çekiyor:
‘20 yüzyıl tarihi, Avrupa’da başlayan katliamların bir bütünüdür. En muhafazakár tahminle, bu yüzyılda Avrupa savaşlarında ve de Nazi kamplarında elli milyon insan öldü. Bu insanlar, milliyetçiliğin, faşizmin, etnik ve dini kavgaların Avrupalı şeytanlarının kurbanları oldular. Etnik temizlik ve ayırımcılık Avrupa kültürel mirasının bir parçasıdır. Nazizm bunun en korkunç örneğiydi. Ama ayrımcılık değişik zamanlarda değişik biçimlerde her zaman hükmünü sürdürdü.
Şimdi Avrupa, kendi savunma sistemini oluşturmak istiyormuş! Kosova'ya bir bakın. Yeni bir Avrupa savaşında gene Amerika ön planda. Amerika savaşıyor.
Avrupalı liderler artık büyük düşünmek zorundalar. Bu da, Avrupa barışını istemek ve bu yönde kamuoylarını bilinçlendirmekle olur.'
Paylaş