Paylaş
ÜLKENİN üstüne çöken karamsarlığın dinamiği burada.
Hükümet küçük cinliklerle bir tür kulüp yöneticiliğiyle ülkeyi yönettiğini sanıyor.
Muhalefetin ise çağın temposuyla, toplumun talepleriyle uzaktan yakından ilgisi yok, debeleniyor. Ama muhalefet edemiyor.
Bu kervana sonunda parlamento dışındaki CHP de katıldı. Ellilerden kalma ‘‘merkez sağ sandığı’’ açıp define bulacaklarını sanıyorlar. Bu miras, tamamlanmamış bir ‘‘muhafazakárlık’’ retoriği ile bozdurulup bozdurulup piyasaya sürülüyor.
CHP'nin son zamanlarda ‘‘dini’’ öğrenmeye kalkışması bu mantığın ürünü. Bu arada, elli yıldan beri açılıp kapanan bu sandığın içinden bir de ‘‘milli’’ boyut çıkıyor. Bugünkü hedefsiz iktidarın karşısındaki muhalefetin soluğu bu kadar, ‘‘biz muhafazakárız’’ ve ‘‘dini keşfediyoruz’’ diyerek oy alacaklarını sanıyorlar.
* * *
Muhafazakár seçmenin, elli yıl öncesinde donduğunu sanacak kadar ülke gerçeklerinden kopuklar. Sanki muhafazakár seçmenin çocuklarının geleceğiyle ilgili hiçbir yeni sorusu yokmuş gibi.
Bozdurulup piyasaya sürülen bu mirasın bir de kulağa hoş gelen ‘‘pazar ekonomisi’’ boyutu bulunuyor. Merkez sağın elli yıllık icraatına bakılırsa ‘‘pazar ekonomisi’’ ‘‘kayıtdışına ve kuralsızlığa endeksli’’ serbest piyasa ekonomisinin müteahhitliğini, son yirmi yıl içinde merkez sağın ‘‘ekonomi kurmayları ve ağır topları’’ yaptılar. Ve de bugünkü manzara ortaya çıktı.
Debelenen muhalefet çaresiz kalınca gene ‘‘mazinin’’ kapağını aralamaya başladı. Tansu Çiller kapı kapı dolaşıyor. Demirel gelsin, Menderes gelsin, DTP gelsin, barışıp ‘‘merkez sağ olalım’’ havasındalar. Bir de Özal'ın ruhunu çağırıp işi bitirecekler. Sadece ‘‘din’’ ekseninde algılanan Türkiye'deki sanal merkez sağın talibi çok. Bu da çok doğal. Siyaset, elli yıllık sandıktan keramet beklemeye indirgendiği için fazla bir entelektüel çabaya ihtiyaç duyulmuyor. İktidar mı muhalefette mi, yerde mi gökte mi nerede olduğu belli olmayan ANAP, zaten kendisini merkez sağın efendisi sanıyor.
‘‘Din’’i kendi yetki alanında gören Fazilet Partisi'nin oy oranı ortada. Erbakan liderliğinden yorulmuş bu partinin toplumun ‘‘yeni taleplerini’’ düşünme, çözüm üretme refleksleri zaten sınırlı. Ayrıca ‘‘kapatılma’’ tehdidi altındaki bir partinin ciddi bir siyasi düşünce üretmesi de beklenmemeli.
Durum bu. Kadrolar ortada.
Bu malzeme Menderes mirasını Özal mirasına katıp bir de tarikatın defin işlerini çözünce Türkiye'nin 21. yüzyıl rotasını çizeceğini sanıyor. Ama olmuyor. Çünkü bu yol tükendi. Kaydı. Kapandı.
Bütün ciddi ülkelerde olduğu gibi bu iş, ayırımlı bir düşünce, entelektüel çaba ve de dünya ile birliktelikle mümkün.
Toplumun yeni beklentileri nedir? ‘‘Dini keşfettim’’ demekle bugünün global denklemlerinin parçası olmak mümkün mü? ‘‘Muhafazakárım’’ demek, bir dizi gelecek endişesi içindeki kitlelerin taleplerini karşılamaya yetecek mi?
‘‘Muhafazakárım’’ ama ‘‘yolsuzluklarla mücadelede yok’’um diyen bir zihniyetin en muhafazakár kesimden dahi sıcaklık bulması mümkün değil artık.
Olay çok boyutlu. Mesele global dünyanın kenarına köşesine sıkışmamak. Toplumun önüne dünya ile beraber hareket eden bir toplum modeli sunmak.
* * *
Bir muhafazakár düşünün ki, dinleri, felsefi düzeyde çok ciddi bir tartışmanın içine çekecek olan ‘‘gen devrimini’’ atlamış olsun. Bu noktada dünyadaki canlı tartışmaların dışında kalmış olsun. Ellilerin muhafazakárlık retoriğiyle mi yaklaşılacak bu olaylara?
Eğitimi ‘‘kalkınma projesinin en temel öğesi’’ olarak tanımlamamış bir siyasi sınıf, ‘‘sandıktan muhafazakárlık çıkartıp’’ iktidar olmayı planlıyor. Muhafazakár veya değil, kimsenin geleceğini, ‘‘sorgulanmamış bir mazinin’’ küf kokan siyasetiyle satın almak mümkün değil artık.
Doğru, bu kadroyla bu kadar. Çünkü insanlar ancak bildiklerini yaparlar. Mirası bozdurmak yani! Ama görmüyorlar ki bozdurdukları mirasın alıcısı kalmadı. Hiçbir zaman da talibi olmayacak.
Paylaş