Paylaş
Hastalık merkez sağda.
Merkez sağın siyaset yapma biçiminde. Yani konjontürün gerektirdiği pragmatizmi prensiplerle bağdaştıramamasında.
Çünkü merkez sağ siyaset yapma biçimini prensipsizlik üzerine kuruyor. Yıllardır, belirgin ve şeffaf alanlarda siyasi mücadele vermiyor.
Ayakta kalma katakullisi ve günü kurtarmacılıkla Türkiye'nin gündemini tıkıyor, altmış beş milyonluk bir ülkenin çağdaşlaşma hamlesine set çekiyor.
Bugüne kadar estek köstek yürüyen bu yöntem Soğuk Savaş sonrası dünyanın yeni siyasi gerçeklerine çarpınca ortaya post modern darbeler, sessiz filim siyaseti, kuzu fıkraları, cellalenip sonra geri vitese takan başbakanlar ve de en vahimi her gün biraz daha derin yaralar alan kurumlar çıkıyor.
Sağda ve solda yaşanan siyasi parçalanmışlığı aşmanın tek yolu, sorunlar karşısında demokratik refleksler verebilmektir. Bu da kendimizi bildiğimden beri tekrarlanan ‘her işin başı eğitimdir’ gibi soyut bir saptama değil, üzerinde son derece ciddi biçimde düşünülmesi gereken bir gerçek.
Merkez sağ böyle bir sicile sahip değil.
Son bir haftanın değerlendirmesini onunla bununla konuşmadan yapınca şöyle bir tablo çıkıyor ortaya;
- Ortadaki kriz kimilerinin iddia ettiği gibi suni değil.
Pekala gerçek ve de ciddi temellere dayanıyor. Önce basit fakat önemli bir saptama. Türkiye, öncelikle 12 eylülün getirdiği şartlara bir balans ayarı yapmak zorunda. 12 eylül zihniyetiyle hedeflediğimiz 21. yüzyıl Avrupası'nın trenine binilemez.
- Olayı merkez sağ açısından değerlendirirsek, merkez sağın bugünkü kadroları bu balans ayarını yapacak kapasitedeler mi? Evet demek çok zor.
Bugüne kadar merkez sağda siyaset yapan hiçbir milletvekilinin ‘12 eylül koşullarından kurtulalım’ dediğini duyduk mu? Eğer duysaydık aslan ANAP'lılar 28 şubata dört elle sarılırlar mıydı? Silahlı Kuvvetler'in üst kademesiyle hükümet arasında bugün yaşanan komedi ortaya çıkar mıydı?
- Merkez sağın politikacıları, seçmenin karşısına çıkıp, yarı din istismarı, yarı taban fiyatı popülizmi, yarı milliyetçilik yapıyorlar yıllardır. Ancak hiçbir konuda açık tavır belirlemiyorlar. Çünkü belirlemek istemiyorlar.
- O zaman ne oluyor? Kur'an kursları, başörtüsü, İmam Hatipler, ezan gibi merkez sağı doğrudan ilgilendiren alanlarda sürekli kriz çıkıyor. Bugün Fetulah Hoca krizinden söz ediliyor. Merkez sağda siyaset yapan politikacıların tavrı nedir bu konuda?
Bilmiyoruz. Çünkü merkez sağ hep kaçak oynuyor. Tavırını ortaya koymaktan çekiniyor. Konjontüre göre takiye yapıyor.
- Türkiye'nin en önemli sorunu olan Güneydoğu'yu Silahlı Kuvvetler'e ihale etmiş durumda merkez sağ. DYP de bunu yaptı, ANAP da.
Nedir bunun anlamı? ‘12 eylülün koşullarında siyaset yaparım bunun bir adım ilerisine gidemem’in tescili. İşte merkez sağın siyasi yaratıcılığı buraya kadar.
- Tabii elde hiçbir siyasi dizayn ve de başarı olmadığı gibi ekomomide de nal topluyor merkez sağ. Üstelik en idialı olduğu konuda.
Ağır top, hafif top, A takımı ve de bilmem ne kurmaylar vs. diye allanıp pullanan kadroların ekonomik alanda hiçbir başarıları yok. Modelleri yok, özgün yöntemleri yok.
Dolayısıyla merkez sağ artık ekonomide de söz sahibi değil. Bugün ekonominin gidişi vergi yasalarına endekslenmiş. Top DSP'de. ANAP'ın esamesi okunmuyor.
- Avrupa'ya entegrasyonu istiyor mu merkez sağ? Bu da kesin değil. En küçük krizde ‘en aşırı’ tepkiler merkez sağdan geliyor. Türkiye'yi Avrupa standartlarına ulaştırmak için en ufak bir çaba gözlenmiyor bu cephede.
Ve sonra, Yılmaz ve Çiller'den şikayet ediyoruz.
Bu yapının çıkartabileceği başka bir lider tipi olabilir mi?
* * *
Ölünce anladık Pertev Boratav'ın değerini. Keşke şimdi eserine sahip çıkabilsek, onun üzerinde çalıştığı eserlere, folklorla ilgili yapıtlara sahip çıkabilsek. Folklor, folklorik bir iş değildir. Kültürün temel taşıdır.
Boratav'ın çalışmalarını okullara, eğitim programlarına taşıyabilecek miyiz?
Paylaş