Lüksemburg'un uzantıları

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

İçerdeki toz duman nedeniyle Türkiye-Avrupa ilişkilerini bir dönemece getiren Lüksemburg kararlarının uzantıları gözden kaçıyor.

Türkiye'yi dışlayan Lüksemburg kararları Avrupa'nın doğusuna duvar çekti. Bugün görülüyor ki duvarı ören ustalar pek rahat değiller.

Türkiye dosyasına hakim Avrupalılar, Lüksemburg kararlarıyla 1963'te Ankara Antlaşması'nın altına atılan imzanın iptal edilmiş olduğunu kabul ediyorlar.

Lüksemburg kararlarının daha kırkı çıkmadan bir gelişme daha gözleniyor. Türk Hükümeti'nin kararları alttan alacağını düşünen Avrupa, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde şimdilik kör uçuşu yapıyor. Önünü göremiyor. Avrupa'da duyduğum pekçok yorum bu yönde idi.

Olayın diğer bir yönü ise şu:

Lüksemburg kararları, Kürt sorununu daha yoğun biçimde uluslararası sahneye çekmiş. Avrupa, Türkiye'yi, sorunlarını çözemeyen bir ülke olarak görüyor. Sorun deyince önce Kürt meselesini gündeme getiriyor. Ve de göç boyutuyla işin Almanya bağlantısını kuruyor.

Yaptığım görüşmelerden çıkan ayrıntıları birbirine ekleyince ortaya çıkan büyük resim şöyle:

Avrupa'nın, Türkiye'ye yönelik ‘sıkıştırma politikası’ sanki merkezi bir kararın ürünü. Ve de sanki bu yönde bir işbölümü yapılmış.

Sıkıştırma politikası, Almanya-Yunanistan ekseninde gelişiyor. Son zamanlarda İtalya da bu çizgiye yakınlaşıyor.

İtalya'nın, Almanya saflarında sergilediği bu pozisyon, Lüksemburg kararlarından sonra Avrupa'da Akdeniz duyarlılığının pek hükmünün kalmadığını gösteriyor. Kendisiyle yaptığım bir söyleşide Fransa'nın en tanınmış Almanya uzmanlarından Alfred Grosser, ‘Akdeniz dayanışması nedir ki...Hiçbir zaman oldu mu diyerek işi iyice azımsıyor.

Akdeniz politikası ya iptal ya da askıda...!

Akdeniz dayanışmasının fikir babası Fransa, bu iddiadan vazgeçti mi? Şimdilik pek üstüne gitmiyor. Fransa için Avrupa fikri önemli, Avrupa'nın selameti için de Almanya'yı kollamak gerekiyor. Bu nedenle Fransa, Almanya'nın Doğu ve Orta Avrupa'ya doğru bir Cermen alanı oluşturma çabalarına bile göz yumuyor.

Bu politika doğrultusunda Fransa, önce Türkiye yanlısı mesajlar veriyor. Yumurta kapıya dayanınca pası Almanya'ya atıp geri çekiliyor...

İş, karar aşamasına gelince, Fransız hükümeti de diğer Avrupa ülkeleri gibi merkezi iradenin oyununu oynuyor.

Avrupa Birliği'nin dönem başkanlığını alan İngiltere ise pragmatizmin bütün olanaklarını kullanıyor; bir sağa bir sola savruluyor sonunda o da, genel çizgiyi bozmuyor.

Lüksemburg kararları, Avrupa açısından Soğuk Savaş'ın bitişini tescil ediyor bence. Aynı kararlar, Avrupa içindeki çeşitli çatlak sesleri de kısıyor. Avrupa'nın kendi bünyesine yönelik problemleri paketleyip bir kenara kaldırdıktan sonra, ‘dışa karşı’ bir ‘küçük Avrupa Birleşik devletleri’ imajını vermeye çalışıyor.

Tam entegrasyon mu yoksa uluslar Avrupası mı tartışmasını da Türkiye gibi bir ülke üzerinden yaparak kendi bünyesindeki hiçbir ülkeyi şimdilik fazla rahatsız etmiyor. Kimsenin huzurunu bozmadan ‘uzaklarda bir yere, ötekinin coğrafyasına’ ulaşıyor. Bu aktif politikasıyla Türkiye'yi atlayıp, Azarbaycan'daki güç dengesine de dolaylı olarak adaylığını koyuyor.

İlginçtir bütün bu stratejiyi de Lüksemburg kararlarıyla Türkiye'yi duvarın arkasına attıktan sonra koşar adımlarla uygulamaya sokuyor.

Hiçbir ortak dış politika sergileyemeyen Avrupa'nın, Türkiye bağlamında bu kadar aceleci ve de katı olması bir rastlantı olmamalı.

Avrupa'nın hesapları ne olursa olsun ortada değişen birşeyler var. Türkiye bunların dışında kalamaz...

Hiçbir yönü örtbas edilmeden Susurluk'un üzerine gitmek Türkiye'de değişimin yönünü tayin edecek.

Çözüm üreten ülke olma sınavı Susurluk başarısından geçiyor.













Yazarın Tüm Yazıları