Paylaş
BU ‘‘ödül’’, ‘‘rant ekonomisinde’’ yalakalık kotasından dağıtılan gümüş plaket, bronz heykel filan değil. Bir kesimin kendisine hizmet edenlere bol keseden yapıştırdığı üçüncü dünya standartlarında ‘‘yılın adamı’’, ‘‘yılın kadını’’ damgası hiç değil.
Lobisi yok.
Ödülden buram buram çıkar kokusu yayılmıyor.
Yani onur duyulacak ‘‘gerçek ödüllerden’’ birisi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ‘‘2000 yılı Basın Özgürlüğü Ödülü’’ pazartesi günü Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen bir törenle Prof. İonna Kuçuradi'ye verildi. Dünya çapında kanıtlanmış bir değerin ‘‘değerinin kavranmış’’ olması çok umut verici. Ödüllerin gerçek anlamı da bu değil mi?
Hacettepe Üniversitesi Felsefe Anabilim Bilim Dalı Başkanı Prof. Kuçuradi'nin törende yaptığı kısa konuşma bu ödülün neden hak edildiğinin en çarpıcı örneğiydi bence.
Prof. Dr. Kuçuradi sözlerinin başında şöyle diyordu: ‘‘Bu ödül, yaptıklarını, ‘etik değerini' göz ardı etmeden yapmaya çalışan ve bunların gerçekleşmesinden başka bir beklentisi olmayan bir insanın alabileceği pek az karşılıktan birisidir.’’
Ve sonra töreni izleyenlere küçük bir ders veriyordu:
‘‘Özgürlüklerin çeşitleri vardır. Etik özgürlük, toplumsal özgürlük, temel özgürlükler, kamusal özgürlük gibi. Ama hepsinin ortak noktası amaçlarımızın ‘‘değeriyle’’ ilgili getirilmiş bir istemdir. Bir kurum olarak basının en temel amacı, onu bugünkü terimlerimizle dile getirirsek ‘‘insan haklarının korunmasını sağlamaktır.’’ (...)
İnsan haklarının korunabilmesi özellikle de ihlallerinin önlenebilmesi için insan haklarını içtenlikle korumayı isteyen, bunların nasıl korunabileceğini bilen insanların olması gerekiyor. Bunun için bugüne kadar pek vurgulanmamış olan insan haklarının ‘‘etik’’ yanını ön plana çıkartmak gerektiğini düşünüyorum. (...)
Bugünlerde Avrupa Birliği'ne girmemizle ilgili olarak yapılan tartışmalarda hep hukuk ve yasa değişiklikleri üzerinde duruluyor. Değişmesi gereken yasalarımız var kuşkusuz. Ama benim görebildiğim kadarıyla asıl sorun, ‘‘yasalarımızda değil kafalarımızda!’’
Gerçek ödüllerin sahiplerinin, etik değerlerle barışık insanların sorunlara yaklaşım biçimi bu. Duymaya alışık olmadığımız bir yaklaşım biçimi.
Gerçek ödüllerin sahipleri kendi yeteneklerinin ve ‘‘etik değerlerin’’ himayesinde ödüllerini ölümsüzleştiriyor. Rant ekonomisinin dağıttığı piyasa değerindeki ‘‘plaketlerin’’ ise bir ‘‘iktidarlık’’ ömrü var işte!
* * *
‘‘Sorun yasada değil kafada’’ diyen Kuçuradi'nin önemli mesajına gelince, töreni izleyen siyasi sınıf acaba ne düşündü bu konuda? Dersini alabildi mi?
Yani kafasını taştan taşa vurdu mu?
Paylaş