Paylaş
BİR gelenek oluştu Türkiye'de.
Seçim kampanyaları sırasında siyasi partilerin liderleri ‘‘büyük sermayenin ayağına gidip’’ programlarını anlatır oldular. Bir tür ‘‘kendilerini kabul ettirme turları’’ bunlar. Görücüye çıkmak diye de nitelenebilir.
Sendikalar ve diğer kitle kuruluşları bu ‘‘ziyaretlerden’’ genelde nasiplerini almazlar. Sadece büyük sermayeye özel olduğu için bu ‘‘turlar’’ beni her zaman rahatsız etti.
Bu görüşümü Türkiye'nin önde gelen bir sanayicisine söylemiştim yıllar önce. Çok sinirlendi. ‘‘Biz katma değer yaratıyoruz, vergi veriyoruz, tabii ki gelip programlarını anlatacaklar’’ dedi. Bu üslubu niteleyecek pek çok sıfat var Türkçe'de. Ben indirim yapıp sadece ‘‘zarif’’ değildi diye geçiştireceğim.
Zarafetin bir ‘‘ayrıntı’’ değil ‘‘esas’’ olduğuna inandığım için!
* * *
Geçtiğimiz çarşamba günü Amerikan yargı sistemi, dünyanın en çok ‘‘katma değer’’ yaratan ‘‘devi’’ Microsoft'un parçalanmasına karar verdi. Microsoft, yüksek ‘‘katma değer’’ yaratmakla kalmayıp 21. yüzyılın yaşam profilini, temposunu ve de ufkunu değiştiren bir şirket.
Şirketin parçalanmasına neden olan gerekçeler birkaç kez bu sütunda yazıldı.
Microsoft piyasada tekelci konuma gelmişti. Pek çok uyarıya rağmen tutumunu değiştirmiyor hatta tam tersine, Bill Gates ‘‘yasalar bana uymak zorunda’’ demeye gelen bir dizi küstah tavır sergiliyordu. Bunun nedenini de ‘‘Microsoft'un yeni ekonominin yaratıcı gücü’’ olmasına dayandırıyordu.
Microsoft sanki ‘‘kraliyet’’ ilan ediyor ve bunun sonucunda kendisine bazı ayrıcalıkların tanınmasını doğal görüyordu.
Microsoft için iyi olan sanki ‘‘Amerikan ekonomisi için de iyiydi’’!
Şirketi parçalama kararının teknik yönlerine girmeyeceğim. Zaten işin teknik yönünden çok ‘‘etik boyutu’’ önemli. Hem önemli hem ön planda.
Amerika'nın en güçlü avukatlarından oluşan bir savunma ordusunun bile üstesinden gelemediği davada teknik, ticari ve hukuki gerekçelerin yanı sıra ‘‘şirketin itibarı’’ gibi kavramların ön plana çıkması son derece ilginç. Bu aşamada ‘‘hukuk’’ ile ‘‘ahlak’’ arasındaki o ‘‘rafine uyumun dinamiğini’’ çok iyi anlamak gerekiyor. Microsoft vakasında yargının özenle koruduğu bu denge köklü bir uygarlık projesinin de temel taşı aslında.
63 yaşındaki hákim Jackson'ın verdiği karar bu boyutuyla önemli ve gene bu boyutuyla hem hukuku hem de ekonomiyi, tarihi ve felsefeyi çok yakından ilgilendiriyor.
Olayın hukuki cephesine gelince, bu noktada zaten en ufak bir tereddüt yoktu.
Microsoft tekel yaratıyordu. Buna rağmen Microsoft ‘‘yeni ekonomi’’ vs. gibi gerekçelerle ‘‘kuralsızlıkta’’ ısrar ediyordu. Ve de etik manada meşruiyetini yitiriyordu.
Hukuk, ‘‘kral da yok, ayrıcalık da yok’’ dedi.
Büyük ve başarılı olmak ‘‘kuralsızlığı’’ talep etme hakkını vermez. Büyük ve başarılı olmak küstahlığı meşru kılmaz.
Bir toplumun gelişmişlik düzeyi ‘‘hukukun üstünlüğü’’ ve de ‘‘hukuk düzenini’’ korumaktaki kararlılıkla ölçülür. Gelişmişliğin bir ölçüsü de ‘‘küstahlığa ve ayrıcalık talep edecek kadar nobranlaşanlara karşı’’ geliştirilen reflekslerdedir.
Gates gibi ‘‘krallar’’ her dönemde çıkar. Bu ‘‘krallar’’ goygoycularını üretirler. Ama Gates'inki de dahil olmak üzere hiçbir başarı, yüzyıllar boyunca uğruna verilen mücadelelerle şekillenen uygarlık mabedi kadar kutsal değildir.
Hukuku korumak için bu kez Gates'in burnunun sürtülmesi gerekiyordu. Öyle de oldu.
Bizdeki ‘‘Katma değer yaratıyoruz’’ diye ‘‘burnundan kıl aldırmayanlara’’ gelince mesele bir ‘‘burun’’ meselesi galiba! Burnu Kaf Dağı'nda olup burnunun ucunu görmeme meselesi.
Kimse de henüz onların burunlarını sürtemediğine göre!
Paylaş