Paylaş
İLKOKUL çocukları folklor gösterisi yapıp çiçek verselerdi kutsal kare tamamlanacaktı.
Geleneksel Türk konukseverliğiyle kraliçe ağırlıyorlar sanki. Millet akın akın Dünya Bankası Başkanı'nı görmeye gidiyor. Ekonomi bürokrasisini ve de işadamlarını anladık da sivil toplum örgütlerinin Dünya Bankası Başkanı'yla işi ne? Neden sıraya girerler? Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn da havaya giriyor, ‘‘Türkiye mucize yaratıyor’’ları sıralamaya başlıyor.
Böyle bir üçüncü dünyalılığa pek az ülkede rastlanıyor artık.
* * *
Gazeteciliğe başladığım yıllarda Türkiye'yi ziyaret eden Dünya Bankası başkanlarına mutlaka ‘‘Cebinizde kaç dolar var’’ diye sorulurdu. Cebinde bir dolar bulunduranın cezaevini boyladığı günlerdi bu. Soruya muhatap olan Dünya Bankası Başkanı önce şaşırır, sonra elini cebine sokar ‘‘Meteliğe kurşun atıyorum’’ dercesine cebinin astarını sallardı. Ortalığı kahkahalar kaplardı.
Dövize susamış bir toplumun Dünya Bankası gibi bir kurumla ilişkisinin patolojisiydi bu.
Şimdi durum değişti. Türkler ceplerinde Türk Lirası yerine dolar, mark taşımaya başladılar. Özal sayesinde ‘‘cebinde dolar taşıyamama kompleksini’’ yendiler. Ve de gelen gidene ‘‘Cebinde kaç para var’’ sorusunu yöneltmez oldular. Zaten artık evlerini de dolar karşılığında kiraya veriyorlar. ‘‘Dolar bazında’’ yaşamın manyetik alanında ‘‘global’’ birey olmaya çabalıyorlar.
Bu sefer de çoluk çocuk, sivil toplum temsilcisi vs. toplanıp Dünya Bankası Başkanı'nı ziyaret ediyorlar. Modernleşmenin bir yüzü de ‘‘sivil girişim’’ olduğuna göre, her gelene gidene sivil toplumu görücüye çıkartma ihtiyacı duyuluyor.
Dünya Bankası Başkanı'nı ziyarete gidenler özgeçmişlerine bu ‘‘Ne var ne yok’’ sohbetlerini de düşeceklerdir elbette. Bazı kuruluşların halkla ilişkiler bürolarından ‘‘James Wolfensohn ile görüşen başkanımız dedi ki’’ haberleri servise girecektir. Çünkü pazarlama dünyasının kuralları böyle işliyor.
* * *
Dünya Bankası Başkanı'nı ziyarete gidenler ‘‘birtakım projeler’’ için destek istediklerini, iş kotardıklarını düşünebilirler. Bunlar çok daha teknik düzeyde, profesyonellikle yapılacak işler değil mi? Hele Türkiye gibi ‘‘mucizeler yaratan bir ülkenin’’ iki proje için böylesine şovlara ihtiyacı var mı?
Olay proje filan değil, düpedüz özgüven sorunu.
Sanki köye vali bey gelmiş. Herkes elini öpmeye gidiyor. ‘‘Köyümüze vali bey geldi bayramı’’ ilan ediliyor. Geçen hafta Türkiye'nin gündemine düşen James Wolfensohn'lu üçüncü dünya bayramını başka türlü nitelemek çok zor.
Böylesine özgüvensiz ve de ‘‘demode’’ bir zihniyet bu.
* * *
Dünya Bankası, projelere kredi veren bir kurum. James Wolfensohn da o bankanın müdürü. Adı Dünya Bankası diye etkiliyor. Değeri olduğundan fazla ‘‘revalüe’’ ediliyor. Dünya Bankası bu kredileri bedava dağıtmıyor. Karşılığını alıyor. Olayın teknik boyutu bu kadar basit.
İşin daha politik boyutuna gelince. Uzakdoğu ve Rusya'da her türlü düzenbazlığa göz yuman IMF ve Dünya Bankası, son yıllarda kapitalizmin ahlaki sorunlarının ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladı. Ve de artık entelektüel düzeyde bu temaları tartışıyor. Kapitalizm ve şeffaflık vs.
Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn, Türkiye ziyareti sırasında acaba neden ‘‘ekonomide şeffaflığı, yolsuzlukları, Susurluk kokulu ekonomik ve siyasal bağlantıları’’ gündeme getirmedi?
* * *
Bu ülkede gerçek mucizenin nasıl yaratılacağını bilenlerin sayısı azımsanacak gibi değil. Onlar işlerinde güçlerindeler. Bozuk gelir dağılımının yoksullar coğrafyasına attığı insanlar onlar. Binbir zorluk içinde saygın bir hayat sürdürmenin mucizesini yaratıyorlar.
İşleri başından aştığı için vali beyi ziyarete vakit ayıramıyorlar.
Paylaş