Paylaş
Onlar, ‘Avrupa’nın kapısı Türkiye'ye açık' sözünü tekrarlamaktan
yorulmamış olabilirler. Ama Türk kamuoyu bu söylemden şiddetle sıkılmış durumda.
Çünkü Türkiye-Avrupa ilişkilerinin bugün geldiği noktada çıkıp iki de bir ‘kapı açık’ı tekrarlamanın bir anlamı kalmadı.
Ayrıca Avrupa'nın açtığı kapının sadece ‘kömürlük kapısı’ olduğu da ortada.
Avrupa'daki karar odakları bu gerçeği çok iyi biliyorlar.
İngiltere Başbakanı Tony Blair, Mehmet Ali Birand ile yaptığı söyleşide ‘kapı’ sohbetine girmiş, ‘kapı açık’ demiş...Ve de Türkiye'nin Avrupa Konferansı'na davet edilmesinin, genişleme sürecine sokulduğu anlamına geldiğini belirtmiş.
Sağolsun.
Önce teknik bir saptama.
Avrupa Konferansı, ‘genişleme’ dışında, her konuyu konuşacak. Zaten Blair de sıralamış bunları, ‘uyuşturucu, uluslararası suçlar, terör vs.’ diye.
Türkiye'nin meşru talebi ise aday ülke olarak on birlerin arkasından on ikinci aday olarak genişleme sürecine dahil edilmek.
Blair, ‘Lüksemburg’ta, AB devlet ve hükümet başkanları düzeyinde ilk defa Türkiye'nin tam üye olabileceği resmen kabul edilmiştir' diyor.
Buna sadece tek ve yalın bir cevap verilebilir.
Türkiye'nin tam üyeleği 1963'te ilân edilmişti.
İngiltere Başbakanı, Türkiye'nin tam üyeliğe geçiş stratejisini sağlam temellere oturtması gerektiğini vurguluyor. ‘Gümrük Birliği’ni hangi alanlarda güçlendirebiliriz'i düşünebiliriz', diyor.
Önce basit bir hatırlatma. Gümrük Birliği zaten kazanılmış bir hak. Gümrük Birliği'ni sağa sola çekiştirmekle, politik bir anlam taşıyan tam üyleği birbirine karıştırmak pek de anlamlı değil.
Tony Blair, Türkiye'nin Avrupa'yı yanlış anlamasına üzülmüş.
Üzüntüsünü paylaşmak zor doğrusu.
Blair'in üzüntüsü, sorunu anlamadığının da işareti aslında.
Blair de diğer meslekdaşları gibi ‘kapının açık’ olduğunu söylüyor.
Açılan kapı şu: Lüksemburg kararlarıyla on birlere politik bir çağrı yapılıyor. ‘Belli koşulları yerine getirin sonra üyelik görüşmelerine başlayalım’ deniliyor. Bina içinde bekleyen on birlere büyük salon işaret ediliyor.
Lüksemburg kararlarının Türkiye ile ilgili bölümünde söylenen ise şu; ‘Türkiye üye olabilecek bir ülke. Sen çalış çabala, o zaman biz de seni on birlerin statüsüne getiririz’. (Kaldı ki on birler arasında Türkiye'den çok daha geri durumda olanlar var.)
Kısaca, ‘on birler, çalıp çabalayıp tam üye olacaklar. Türkiye çalışıp, çabalayıp on birlerin statüsüne varacak. Ve de o çalışmayı yaparken, Yunanistan’ın Avrupa'ya dikte ettirdiği ve de kabul edilmesi mümkün olmayan koşulları içine sinderecek.'
Ayrıca, bu afaki çabalama, didinme süreci için Türkiye'ye hiçbir mekanizma önerilmiyor.
Kısaca, ‘olmayan bir mekanizma için hazırlan’, deniliyor.
Ve de en vahimi, Avrupa, uluslararası hukuku yok sayarak, ilk üyelik görüşmelerini Kıbrıs'tan başlatıyor. Ateşle oynamak sorumsuzluğunu göstererek.
Tony Blair üzülmüş.
Blair'in üzüntüsünü gidermesi çok kaloy.
İngiliz pragmatizmi derhal devreye girsin, Tony Blair daha fazla üzüntü çekmesin. Türkiye'nin on birlerle aynı statüde olduğunu söylesin ve de hazırlık için gerekli mekanizmaların adını koysun.
Ve de Avrupa'lı diğer meslekdaşlarını da ikna etsin.
Hazır Chirac da ‘kapı açık’ demişken. Zaten Almanya da ‘kapı kapalı’
demezken.
Tabii eğer kastettikleri kömürlük kapısı değilse.
Paylaş