Kadın siyasetçi ve damga

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Bir kadın siyasetçi olarak, içime sindiremediğim bir figürdü Gülay Hanım. Şişli Belediyesi'ni bir kadın yönetiyor diye Şişliler'e gıpta etmedim doğrusu.

Garip bir sezgi, bu duyguları uyandırdı bende.

Elinde telsizle dolaşmayı iktidar, pantalon takım giymeyi de modernlik sanan, görüntü çağdaşlığıyla taponluk arasına sıkışmış çok iddalı fakat çok yüzeysel bir kentli kadın imajı vardı kendisinde.

Bizim gazeteyi her ziyaret edişinde, o andaki duruma, siyasete, yerel yönetim sorunlarına ve de dünyaya hakim siyasetçi havası yaratmaya çalışırdı özenle. İşin en ilginç yönü de gazetedeki erkek arkadaşlar, bir güzel yutarlardı bu havayı. Gülay Hanım'ın ziyareti sırasında bıyıklı bıyıksız beylerin keskin hatları gevşerdi. Onlar, kadın belediye başkanlarıyla kafa bulan Türk modernizmi adına huzur bulurlardı böylece.

Boyalı sarı saç ile az buçuk İngilizce bilen kadınların böyle bir etkisi vardır Türk toplumunda.

Bu kareleri, uzaktan, bir komedi filmi gibi izlemişimdir.

Gülay Hanım'ın kadın belediye başkanı olarak değil, bir siyasetçi olarak performansı ilginçti benim için.

Bu yönde ilk notu, Gülay Atığ, DYP'den ANAP'a transfer olduğu gün verdim.

Mesut Yılmaz'ın yanına hemen yamanmış, bir saat içinde ANAP'lılardan daha ANAP'lı olmuştu. Zaten doku da tutmuştu.

Gülay Hanım'da, ANAP'a, Semra Özal'dan miras kalan ‘Papatya ideolojisinin’ izleri vardı. ANAP, topluma verdiği kadın imajıyla da hiçbir zaman çağdaşlığı simgeleyemedi bence.

Bu transferden sonra kendisi hakkında yolsuzluk iddiaları dolaşmaya başladı. ‘Dürüst devlet adamı’ Mesut Yılmaz'ın partisinde, yolsuzluk yapan belediyle başkanı olmaz gibi bir romantik düşünceye da kapılmadım.

Büyük transferden sonra Gülay Atığ hakkında çıkan haberleri izlemeye devam ettim. Gelişen olaylar, Gülay Hanım hakkındaki sezgilerimi doğruladı.

Kendisiyle ilgili son notu da, kamuoyunu işgal eden boşanma olayından sonra verdim.

Hepimizin de izlediği gibi, Şişli Belediye Başkanı dokuz gün içinde boşanıp, yeniden evlendi. Ve de bir dizi senaryo ile, yeni eşini eskiden tanımıyormuş, saf ve de dürüst bir kadınmış, çocuklarına sormuş vs. hikayeleri anlatıldı.

Bunların ilginç bir yönü var mı? Sanmıyorum.

Ama bu konuya ilişkin çok daha gerçekçi sorular var tabii ki.

Boşandıktan hemen sonra evlenebilmek için acaba Gülay Hanım, tıpış tıpış gidip hamile olmadığına dair rapor aldı mı?

Yasa doğru dürüst uygulandıysa, muayene için devlet hastanesine sevk edilirken koluna damga vurdurdu mu?

Ya da, Başkan olması sıfatıyla kendisine bir ayrıcalık tanındı mı?

Yani, boşandıktan sonra evlenmek isteyen her kadının yaşamak zorunda kaldığı bu korkunç aşağılanmayı Gülay Hanım hissetmedi mi?

Eğer hissetmediyse Gülay Aslıtürk, nasıl siyaset yapabilir bu ülkede? Kadınlardan nasıl oy isteyebilir?

Bir kere daha vurgulayalım. Gülay Hanım'ın özel hayatı bizi hiç ilgilendirmiyor. Ama, asıl üzücü olan, bir kadın siyasetçinin Türkiye'de kadınların böyle bir muameleye maruz kalmasını içine sindirebilmesi.

Bunları içine sindiren tek kadın siyasetçi de Gülay Atığ değil zaten....

Yazarın Tüm Yazıları