Zeynep Atikkan: İnternet'in misafirleri ve Avrupa

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Paris

Aynı Fransız iktisatçıya üç yıl önce Paris'te rastlamıştım. Avrupa para biriminin önemini anlattıktan sonra ‘Türkiye ne zaman AB’ye geliyor' diye sormuştu.

Önceki gün yeniden karşılaştım bu öğretim üyesiyle.

‘Türkiye, Avrupa işini bu kadar büyütmesin. Avrupa’nın zaten kendi problemleri var. Başkalarının derdine derman olacak hali yok' dedi.

Lüksemburg ayırımcılık belgesiyle Avrupa'ya getirilen kültürel tanımın kısa zamanda ne kadar etkili olduğunu bundan daha iyi gösteren bir örnek olamaz. Avrupa Birliği, Lüksemburg kararlarıyla Avrupa'nın kültürel sınırlarını çok net biçimde çizince, Batı basınının editoryal söylemi de bu ayırımcılığı besler biçimde gelişti.

Ve de gelişiyor.

Olay bir talep meselesi.

Türkiye'yi izleyen Batı basınının sistematik yaklaşımı, AB'nin bu ayırımıcılık belgesinin ruhuna ve mantığına hizmet eder nitelikte. Dikkat edilirse Avrupa basınında Türkiye'nin tam üyeliğine ilişkin tek bir satır bile çıkmıyor Lüksemburg kararlarından sonra.

Görüştüğüm her Avrupalı gazetecinin Türkiye'nin entegrasyonu konusundaki yaklaşımı şöyle: ‘Neden bu kadar istiyorsunuz ki yaşlı Avrupa, Türkiye’nin sorunlarına çözüm getiremez ki'.

Olayları, siyasi açıdan çok iktisadın merceğinden bakan iktisatçı muhatabımın üç yıl içinde geçirdiği ‘transformasyonun’ temelinde de işte bu mesajların, bu yaklaşım biçiminin büyük etkisi var.

Bu işin Avrupa cephesi.

Ama olaya Türkiye'nin merceğinden bakmak daha önemli kanımca. Çünkü Avrupa'yı asıl talep eden taraf Türkiye. Ve bu yönde en küçük bir kıpırtı hissedilmiyor. Gençlik bu yönde bilgilendirilmiyor.

Kurulan hiçbir hükümetin bir Avrupa çizimi yok. Entegrasyon nedir, ne getirir'in tartışması yapılmıyor.

Örneğin, Balkanlar'daki gelişmeler, Türkiye'ye yepyeni bir rol ve misyon yüklüyor. Ve bu rol, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerine yeni bir boyut katabilecekken bu yönde hiçbir çaba gözlenmiyor.

Türkiye, nasıl Avrupa basınının gündeminde değilse Avrupa da Türk basınının umrunda değil. Türkiye, dışa açılmanın ne olduğunu hala anlayamıyor. Dışa açılmayı Laleli (o da bitti) pazarıyla özdeştiriyor sadece. Oysa dışa açılma, büyük bir entellektüel, ekonomik ve siyasi atılım gerektiriyor. Her şeyden önce bir altyapı işi dışa açılma.

Bu altyapı da internette misafir izleyici olunarak kurulamaz!



Yazarın Tüm Yazıları