Paylaş
DÜNE kadar onlara battı gözüyle bakılıyordu.
İktisatçılar için bulunmaz bir malzeme haline gelmişlerdi. Kendini gündemde tutmak isteyen pek çok iktisatçı bu fırsatı kaçırmadı. Sayfalar dolusu yazı yazıldı. Pek çok konuşuldu.
Bu bol keseden atışlar, hızlandırılmış ‘‘think thank’’ seanslarının yüksek reytingli konuları oldu. Birkaç dakikada solaryum yanığıyla bronzlaşırcasına Uzakdoğu krizine aşinalık sağlandı. Uzakdoğuluların bu yorumlara çok fazla kulak astığını sanmıyorum.
Astılarsa da çok ‘‘seçici’’ davrandıkları kesin.
Uzakdoğu'yla ilgili son aylarda çıkan haberlerin bilançosunu değerlendirince yeniden ‘‘başarı, hız, teknolojiye uyum’’ gibi nitelikler ağır basmaya başlıyor. Bunun tek nedeni var: Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler 60'lardan itibaren insana yatırımı bir devlet politikası olarak hayata geçirdiler. Eğitime yapılan yatırımın yirmi yıl sonra meyvelerini verdiği dikkate alınırsa bu ülkeler yetmişlerin sonundan itibaren ektiklerini biçmeye başladılar. Yani ellerindeki nitelikli insan malzemesiyle ‘‘dirilişlerini’’ şekillendiriyorlar.
1997'deki finansal krizden en büyük şamarı yiyen ülke Güney Kore olmuştu. Bugün kriz sonrasını en iyi evirip çevirebilen ülke gene Kore. Yeniliği kapmaktaki ‘‘hüneriyle’’ ve ‘‘gelişmenin global koşullarını yerine getirme becerisiyle’’.
Dün ‘‘battığına’’ karar verilen ve de ‘‘definesinin’’ Türkiye'ye yarayacağı yolunda saçma sapan teoriler üretilen Kore'de bugün on bir milyon kişi internet kullanıyor. 2000 yılının sonunda yirmi milyon Koreli internet dünyasının parçası olacak, yani nüfusun yarısı küresel duyarlılıkları paylaşacak. Küresel dünyanın standartlarıyla buluşacak.
Bu gelişmeler gökten zembille inmiyor.
Doğru zamanda koyulan doğru hedeflerin getirisi bu.
İnternet kullanımı Kore'de yeni girişimciliğin de yelkenlerini şişiriyor. 60'lara damgasını vuran sanayileşme modelini terk etme çabası görülüyor her alanda. Oysa Kore mucizesinin özünü ekonominin bütün kıvrımlarına kadar nüfuz eden birkaç dev holding oluşturmuştu. Sonra bunların siyasal iktidarlarla olan göbek bağları ayyuka çıktı. Her boyutta ve biçimdeki yolsuzluklar ortaya döküldü. Model gümledi.
Şimdi büyük bir dinamizm ile Kore'de yeni bir iş dünyası yeşeriyor. Yeni aktörlerle yeni alanlarda. Buna ‘‘demodeliğin’’ tasfiyesi denebilir bir bakıma. İkinci Kore mucizesinin işaretleri belirginleşiyor.
Aslında aynı süreç Japonya'ya kadar uzanıyor.
Japonya 2001 yılında dünyanın en çok internet kullanan ülkesi olacak. Bu tahmin, telekomünikasyon ve internet alanında araştırmalar yapan Japon İnfocom şirketine ait. Japonlar internet kullanımının bir sosyal vaka haline geldiği ve toplumun davranış biçimini etkilediği görüşündeler. Böylece ev kadınları bile geleneksel rollerini değiştirip internet kanallarıyla ticarete atılıyorlar.
Uzakdoğu ülkeleri yetişmiş işgüçleri sayesinde yeni bir dünyaya zıplamak üzereler. Bu rüzgárı yakalayamayan tek ülke ise Endonezya. O da eğitimsizliğin ağır bedelini ödüyor.
İnternet hiçbir zaman köklü bir eğitimin yerini almıyor. Ama mesafeyi kapatmada önemli bir araç olduğu da görülüyor.
Mesafe işine gelince, 50'lerin sonunda Türkiye'nin milli geliri Güney Kore'ninkinin iki misliydi. Bugün Kore'nin milli geliri Türkiye'nin üç misli. Ciddi bir eğitim politikasıyla yakalanan çıta bu. Şimdi buna bir de internet dopingi eklendiği düşünülürse!
Bill Clinton nitelikli işgücünün Amerika'ya girişini artırmak üzere göçmen formalitelerinin azaltılmasını öngören bir metni geçenlerde Kongre'ye sundu. Amaç ileri teknoloji kullanan işletmelerin nitelikli işgücü ihtiyacını kapatmak. Dünya bu yönde gelişiyor.
Eğitimi ihmal etmek, ucuz işçiliğe mahkûm olmak demektir. Buna da kalkınma değil, sürünme denir!
Paylaş