Paylaş
Sosyolog Edgar Morin ‘‘Eğitimin Geleceği İçin Gerekli Yedi Bilgi’’ başlıklı son kitabında şöyle diyor:
‘‘Ekonomi, sosyal bilimler içinde ‘matematiğe’ en yakın ama ‘insana’ da en uzak olanı. Nedeni ise çok basit. Bu bilim dalı, ekonomik faaliyetlerin sosyal, tarihi, psikolojik ve çevre koşullarını görmezlikten geliyor. Bu körlüğün sonuçları ise ortada. Ekonomi uzmanları parasal dalgalanmalar ve borsa hareketlerinin neden ve sonuçlarını yorumlamakta aciz kalıyorlar ve de kısa vadedeki gelişmeleri bile öngöremiyorlar.’’
Son yıllardaki çalışmalarını eğitim üzerine yoğunlaştıran çağımızın en önemli sosyologlarından Morin'in öne sürdüğü temaların geçen haftaki IMF ve Dünya Bankası toplantılarının ana gündemine oturması çok ilginç.
Herald Tribune Gazetesi, Prag'ın değerlendirmesini ‘‘insan yüzlü kapitalizm’’ başlığı ile veriyor. Dünya'nın en büyük spekülatörü para babası George Soros ‘‘yeni global ekonominin aşırılıklarına’’ karşı miyop uzmanları uyarıyor.
Amerikan Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan dışlanmış kitlelerin küreselleşmeye karşı duyduğu antipatiden tedirgin; ‘‘Bu durum Amerika'da bile korumacı politikaları cazip kılabilir’’ diyor. IMF'nin ikinci adamı Stanley Fischer ise IMF'nin bugüne kadar uyguladığı politikaların máli piyasalarda çok fazla belirsizlik yarattığını itiraf ediyor. ‘‘Dersimizi aldık şimdi Çin ve Hindistan'a 'sermaye piyasalarını' yavaş ve kademeli olarak açmaları gerektiğini söylüyoruz’’ diyor.
Biraz zaman aldı ama artık görülüyor ki ‘‘insan olmadan’’ ekonomi filan yok. Para harmanlamanın adı ekonomi değil. Milyonlarca insanı ‘‘dışlayan’’ bir sistem yürümüyor. Ve de sonunda ‘‘insanı yok sayanlar’’ ‘‘süt dökmüş kedi’’ gibi sinmek zorunda kalıyorlar.
Bu nedenle Prag toplantılarında iktisatçıların ve paraya yön verenlerin bol bol günah çıkartmaları bir rastlantı değildi!
Şu Egebank kepazeliğini yukarıdaki mantığın içinde düşünelim. Son yıllarda en çok para musluklarının başında olanlar konuşmadı mı?
Gelişmenin para harmanlayarak zenginleşme diye tanımlandığı ‘‘dinamik Türkiye'nin’’ en ‘‘itibarlı bilmişleri’’ onlar değil miydi? Onlar ‘‘insansız ekonominin’’ büyücüleriydiler. Genç nüfuslu altmış milyonluk bir ülke parayla oynayarak zengin olanların cenneti haline geldi. Bu büyücülerin bol keseden atılmış sözlerini nasıl cömertçe manşetlere taşıdık!
Egebank, başka bir Susurluk olmaya aday. Çünkü bu ülkede ‘‘sahtekarlığın’’ tanımı yapılmış değil. Tanımlanmamış bir olayın hesabı sorulur mu?
Egebank sahtekarlığı başka mali kurumlardaki üçkağıtlarla bir dengede buluşuyor mutlaka. Siyasetteki ‘‘dosya dengesi’’ gibi. Ekonomide ‘‘dinamizmin dengesi’’ni Egebank’lar arasındaki dengeler belirliyor.
Para harmanlama ekonomisinin aktörleri ortada. Danışmanları, akıl hocaları, ilişkileri piyasada. Devlet içindeki bağlantıları çok gizli kapaklı olmamalı.
O zaman neden hesap sorulmuyor? Neden bu isimler ortaya dökülmüyor?
İnsani yüzlü kapitalizm gibi kavramlar iyi hoş da! Bakıyorum bu kadar çok tezgáhın döndüğü bir ülkede bu kavramlar birer ‘‘entelektüel fantezi’’ gibi kalıyor.
Türkiye'de düpedüz ‘‘tezgáh iktisatçılığı’’ yapılıyor. İktisatçı diye ortada ‘‘gürültü ve görüntü’’ kirliliği yapanların da başka bir fonksiyonu var mı?
Paylaş