Paylaş
‘Gazetelerin bir insan hakları sayfası olmalı’, bu öneri Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. İonna Kuçuradi'den geldi.
Geçtiğimiz cumartesi günü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'yle Birleşmiş Milliyetler İnsan Hakları Eğitimi Ulusal Komitesi'nin ortaklaşa düzenledikleri gazetecilere yönelik seminerin en somut noktalarından birisiydi bu.
Gazetelerde bir İnsan Hakları sayfası, bu önerinin kimilerine bir fantezi gibi geleceğini biliyorum. Ama Dünya'daki gelişmeler bu yönde.
Batı Avrupa ve Amerikan basınının üst yönetimleri, ‘Yirmi birinci yüzyıl İnsan Hakları yüzyılı olacağına göre medya, demokrasi ve İnsan hakları kavramlarının gelişmesi için ne yapılabilir’i tartışıyor.
Sanırım bu noktada havuza balıklama atlamak zorunda Türkiye. İnsan Hakları ve demokrasi sicilindeki bütün zaaflara rağmen bu ortak arayış platformunda aktif bir rol oynayarak.
Bir ülkenin milli geliri kadar demokrasi ve İnsan Haklarına saygı ölçümleri de önemli ‘Refah toplumu’ standartlarını belirlemek açısından.
Bugün gazetelerde en çok ekonomi sayfaları ilgi topluyor. Ama yarın, yani önümüzdeki yüzyılda basının en itibarlı sayfaları İnsan Hakları konularını işleyen bölümler olacak!
Unutulmamalı ki gazetelerin prestij kaleleri olan ekonomi sayfalarının sadece yirmi yıllık bir mazisi var. Daha önce daracık köşelere sıkıştırılırdı ekonomi haberleri.
Ekonomi haberlerine duyulan ihtiyaç, sayıları cömertçe artırılan ekonomi sayfalarını doğurdu.
Bugünkü ihtiyaç ise felsefe hocası Kuçuradi'nin de belirttiği İnsan Hakları sayfalarına! Eğer ‘Türk toplumu dinamiktir’ tekerlemesinin yirmi birinci yüzyılda bir anlam ifade etmesini istiyorsak.
* * *
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin verilerine göre Haziran ayında, gazeteci ve yazarlar aleyhine on dört yıla varan hapis cezası istemiyle dava açıldı. Bir yazar ve iki gazete mahkum oldu. RTÜK, sekiz televizyona on gün, dört radyoya da yirmi beş gün yayın durdurma cezası verdi.
Ve de Nadir'e Mater'in Mehmed'in Kitabı adlı yapıtı toplatıldı.
Bunlar Dünya'da ve de kendi bölgesinde iddialı olmaya aday bir ülkenin siciline yakışır mı?
Nadire Mater'in kitabının toplatılması azımsanacak bir olay değil. Bu konuda Prof. Kuçuradi'nin görüşünü aktarıyorum bu köşeye:
Kitapta, isteyerek ya da istemeyerek, ölümle burun buruna gelmeye gönderdiğimiz insanlarımız yaşantılarını ve gördüklerini anlatıyor.
Bir yaşantı, yaşanır. Yaşantılar gerçektir. (Ölümle karşılaşınca aklına annesinin geldiğini söylüyor bir asker. Bacaklarını kaybedip hastaneye götürüldüğünde de ilk sözü ‘Anneme haber vermeyin’ olmuş.)
İşte, yaşantılar gerçektir; doğrusu-yanlışı olmaz onların. Tanıklıklar ise doğru veya yalan olabilir. Gördüklerini anlatıyor bu genç insanlar. Neden yalan söylesin ki!
Olanı dile getirmek de neden küçük düşürücü olsun?
Olanı dile getirmede değil, olanı saklamada etik sorun vardır.
Sayın Nadire Mater ise ölümle burun buruna gelen insanlarımızın bir bütün olarak durumuna ayna tutuyor. Ama aynı zamanda çok önemli bir şey daha yapıyor: O gencecik insanların, her birinin bir anası, bir sevgilisi, bir karısı olduğunu hatırlatıyor unutanlarımıza. Bunu yaptığı için Nadire Mater'e teşekkürden öte minnet duyuyorum. (İonna Kuçuradi)
Olanı saklamada ‘etik sorun vardır’. Bir felsefecinin saptaması bu.
Etik konusunu İnsan Hakları bağlamında ele alıp sonuna kadar takipçisi olma zamanı değil mi bugün?
* * *
NOT: 25 Temmuz 1999'a kadar yıllık iznimi kullanacağımdan yazılarıma ara veriyorum.
Paylaş