Paylaş
Clinton'ın kucakladığı bebek Türkiye'nin umuduydu.
Deprem çadırında yanan bebek ise Türkiye'nin gerçeği. Hem de en çarpıcı, en vurucu gerçeği.
Şimdi sormak gerekiyor ülke yönetmeyi çok seven beylere, bebeklerini depremlere ve de tüp gazlara kurban edenlere! Hangi hakla ve hangi cüretle bugün gizlendikleri pusularında bu ülkenin kaderinde yeniden söz sahibi olmaya hazırlanabiliyorlar?
Depremden kurtulmuş bebeği yangına kurban eden zihniyetin baş aktörleri, figüranları, sülükleri, bugün meleği oynayan goygoycuları, dünkü sorumsuzları, beceriksizleri, ilkesizleri acaba farkındalar mı? Artık bu oyun bitti.
Parlak çocuklar, çok bilmişler iki kuruşluk deprem vergisini önlemek için arsız lobicilikleri sürdüredursunlar, artık bu pis tezgáh yenmiyor, yutulmuyor. Depremden kurtulan bebeği yakan bir ülke burası. Ve başta çağ atlama safsatası olmak üzere bu rezaleti besleyen bütün bir düzen sorgulanıyor.
* * *
Türkiye'de sivil kuruluşların uzantıları dünyanın her yerinde örgütlenip depremzedelere yardım kampanyaları düzenliyorlar. Bunların birisi de Amerika'da Drexel Üniversitesi bünyesindeki ‘‘Türkiye Deprem Yardım Komitesi’’.
Komite'nin elektronik posta ile ulaştırdığı aşağıdaki ibret belgesinin dikkatle okunması gerektiğini düşünüyorum. Ülkeyi sahiplenmek süfliliği yutmamaktan geçiyor. Bu birinci koşul, ikincisi ise bu süfliliği tasfiye etmek değil mi?
Yıl 1985.
Ülkemize çağ atlattığı varsayılan ANAP tek başına iktidarda.
Siyasi iklim işadamlarımızın hoşlandığı formatta yani ülke koalisyonsuz yönetiliyor. TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu'nda İmar Yasası görüşülüyor.
Komisyonun başkanlığını İstanbul Milletvekili İbrahim Özdemir, hükümeti Devlet Bakanı Kazım Oksay temsil ediyor.
Tartışılan hayati konu şu: Halkçı Parti Kayseri Milletvekili Mehmet Üner ve arkadaşları, ‘‘yapı ruhsatı almak için verilecek dilekçeye zemin etüdü projesi (arazinin depreme uygun olduğuna ilişkin bilimsel rapor eklenmesi zorunludur’’ maddesini getirmek istiyorlar.
Ve Komisyon'daki görüşme şöyle gelişiyor:
- Meclis Başkanı: Komisyon ve hükümet bu önergeye katılıyor mu efendim?
- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonu Başkanı İbrahim Özdemir: Katılmıyoruz efendim!
- Devlet Bakanı Kazım Oksay: Katılmıyoruz efendim!
Bunun üzerine önerge sahibi Mehmet Üner söz alıyor.
- Önerge sahibi Mehmet Üner: Her yerleşim yeri doğal çevrenin bir parçasıdır. Düzenli, dengeli ve sağlıklı yerleşimin baş koşulu yer seçiminin uygun yapılmasına bağlıdır. Yasa tasarısında jeolojik özelliklerin göz önüne alınmadığı görülmektedir. Oysa ülkemiz afetler açısından böylesine bir ihmalin sonuçlarına katlanır gibi olmadığını yaşayarak öğrenen ve bunu en iyi bilen ülkelerden biridir. Yüzde 92'si deprem bölgesi içinde olan ülkemizde nüfusun yüzde 95'i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Sanayimizin yoğun olduğu kentlerimizin yüzde 75'i, barajlarımızın yüzde 41'i birinci ve ikinci derecede deprem bölgelerinde yer almaktadır.
Ülkemizde sadece son 45 yılda depremlerden 60 bin kişi hayatını kaybetmiş, 400 bin konut yıkılmıştır. Yalnızca depremlerin yol açtığı ekonomik değer kaybının en az 15 Atatürk Barajı'nı yapabilecek boyutta olduğu anlaşılır. Depremin ülkemizde yol açtığı zarar, Japonya'ya oranla 30 kat daha fazladır. Bu bize, çevre planlamasında jeolojik bilgilerden yararlandığımız takdirde zararımızın 30 kat azaltılabileceğini gösteren somut bir örnektir. Bu durumu yaratan en önemli neden, jeolojik incelemeler sonucu sakıncalı iskana izin verilmesi olgularıdır.
- Başkan: Sayın Üner toplayınız lütfen.
- Mehmet Üner: İl ve ilçe imar işleri kurullarında jeoloji mühendisliği disiplininin temsil edilmesi yanında, belediyelere jeoloji mühendislerinin istihdamına geçilmesi sağlanmalıdır.
- Başkan: Sayın Üner zamanınız üç dakika geçiyor.
- Mehmet Üner: Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
- Başkan: Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler. Önerge, kabul edilmemiştir!
‘‘Zamanınız üç dakika geçiyor efendim...’’ Doğru, talan düzeninin üç dakika kaybetmeye tahammülü olmadığı bir ülkede binlerce insan kırk beş saniyede hayatını yitiriyor. Geride kalanlar ise donmamak için ağır hasarlı evlerine geri dönüyorlar.
Ne denir ki!
Paylaş