Paylaş
Toplumda sessizce olup bitenler IMF'ci ‘Cottarelli’nin ekonomi progamı kadar göz boyayıcı değil tabii ki. O küçük ama önemli ‘gelişmeler’ ‘her şey iyiye gidiyor’ başlıklı ‘ısmarlama’ haber kotasında yer almıyor.
Bilindiği gibi ‘iyilik’ haberleri kotasının son günlerdeki en gözde konusu Hükümetin uyguladğı istikrar programı oldu. Programı destekleme'nin rutin uslubu da belirlendi. Cottarelli'nin paketi ‘kendi eserimiz’gibi sunuluyor. Mucizeleşiyor. Yirmi yıl önce yapılması gerekenler bugünün icadıymış gibi sunuluyor. ‘Bugünün icadı’ diye sunulduğu için ‘ekonomiyi’ bu hale getiren sorumlular filan ortaya çıkmıyor. O ‘tipler’ yönetim kurullarında yarı ‘arazi’ durumundalar. Bu üsluptaki yazılarla ‘istikrar programını’ destekleyen özel yazar kadrosu da var. Türkiye ‘ekonomiyi halletti, darısı siyatin başına’...‘Cicim mali şeffaflık da gelsin ama yüce divanlıklar aklansın’ şeklinde bir şeffaklık anlayışı. Mali ateşkes vs.
Neyse bugünün konusu değil bu gülünçlükler.
* * *
Türkiye'nin gündemini yakalamak toplumdaki ‘küçük kıpırdanmaları’ gözlemekle mümkün. Bunun en açık ipuçlarına bazı yerel medya sayfalarında rastlanıyor. Düzgün bir Türkçe'yle cesaretle yazılmış yazılarla yerel yönetimleri gözetim altında tutuyor bazı yerel gazeteler. Sorgulayıcılıkları Ankara'ya kadar ulaşıyor. Hele bir parti, il yönetiminde anti demokratik uygulamalar yapsın, ortalığı istikrar sessizliği kaplamıyor. Aksine ‘sorgulayıcılığın’ manşetleri çekiliyor.
Sayıları çok fazla değil ama ileri demokrasilerin bugünkü düzeyi yakalamalarında çok önemli rol oynamış etkenler bunlar.
Sokakta ‘bunaltıcı sıcak sohbeti’ yaptığınız rastgele insan da artık ‘bana ne verirlerse ona mahkumum’ demiyor. Belediye seçimlerinde son yıllardaki oy verme davranışlarının ortaya koyduğu gibi, bir siyasi partiye ‘abonelik dönemi’ kapanıyor ‘oyum çalışana dönemi açılıyor’.
Deprem bölgesindeki çalışmalarda bilanço partilere göre değil ‘çalışan milletvekillerine’ göre çıkartılıyor.
Birey kendi hayatını ilgilendiren konularda ‘elindeki’ gücü hissediyor artık. Çok yavaş da gelişse yeni bir süreç söz konusu. Bunun ilk sonuçları filizleniyor, örneğin ANAP koalisyon ortağı olmasına rağmen Akkuyu nükleer santrali durduruluyor.
İlginç bir örnek basında yaşanıyor. Radikal'de Perihan Mağden bir kentli sorumluluğuyla Gökkafes çirkinliği ve arsızlığına karşı yılmadan mücadele veriyor. Gökkafes'in ‘kuralsızlığın abidesi’ olarak tescil edilmesinde bir gazetecinin rolü belirleyici oluyor. Kent tarihi olayı böyle yazacak!
Son günlerin gazete sayfalarını tarayın, YÖK dayatmacılığına karşı ‘istikar müptelası’ medya bile tavır alıyor. YÖK Başkanı ne kadar kabullenmese de rektör atamaları Türkiye'nin toplumsal gündemine oturuyor.
Bu çerçevede 17 Ağustos sonrasında oluşan sivil bilinçlenmeyi sadece anımsatmakla yetineceğim. Üzerinde çok yazıldı, çizildi. Kasabada, mahallede, büyük küçük kentlerde buna benzer çok sayıda bireysel ya da toplu girişim hayata geçiyor.
Bu noktada ‘sivil girişim herşeyi çözüyor’ romantikliğine düşmek tabii ki çok yanlış. Çünkü ortada organize olmuş bir yapı yok.
Birşeyler uç veriyor. Bu cılız coşku sönebilir ya da büyük bir enerjiye dönüşebilir. Ama inanın ki olup bitenler IMF'nin elimize tutuşturduğu istikrar paketinin geleceğinden daha ‘önemsiz’ değil!
Paylaş