Zeynep Atikkan: Gerçekçi ütopya

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Helsinki için geri sayım başladı.

Bir ay sonra Türkiye'ye adaylık statüsünün verilmesiyle AB'ye biraz daha yakınlaşmamız söz konusu.

AB entegrasyonunu çok ciddiye aldığım için dereyi görmeden paçayı sıvamamak gerektiğini düşünüyorum.

Dere görününce de yapılması gereken, ‘AB’li olduk' şenliğini başlatıp komik hale düşmemek olmalı!

Adaylık kesinleştikten sonra, bu ülkede toplumsal reflekste kurallılığı isteyen kesim için yeni ve çetin bir dönem açılıyor. Çünkü adaylık verilince üyelik için hemen bilet kesilmiyor. Türkiye'nin geleceğini AB entegrasyonunda görenler bu toplumu artık AB tasarımı içinde konuşlandırmak zorundalar.

Avrupa, yakın tarihinin en dinamik sürecinde.

AB uyuşuk bir yaşlılar kulübü olmaktan çıkıp 21. yüzyılın en dinamik entegrasyon modelini geliştirme yolunda ilerliyor. Ne yazık ki karanlık dünyaların dayattığı pis gündem nedeniyle Türkiye, burnunun dibindeki bu dinamizmin entelektüel derinliğini takip edemiyor. Tarihi Avrupa tasarımına kendisinin yapacağı katkıyı düşünemiyor, geliştiremiyor.

Oysa tam üye olmadan bile bu entegrasyonun tasarım aşamasında aktif rol oynamak o kadar önemli ki!

* * *

AB açısından ‘genişleme’ tarihi bir karar.

Ve görülüyor ki Lüksemburg sonrasının genişleme politikalarını tasarlayanlar Lüksemburg öncesinin hatalarından çok ciddi dersler çıkartmışlar. Tabii bu arada Kosova ve Balkanlar'daki istikrarsızlık, dine dayalı kültürel tanım gibi tarihi yanlışların nelere mal olabileceği noktasında epey uyarıcı olmuş.

Genişleme tartışmaları, Avrupa coğrafyası, kimliği, kültürü, Avrupa'nın periferisi, Avrupa tarihi vs. gibi çok sayıda sorunu gündeme getiriyor. Bu sorunlar bugün Avrupa'da çok hararetli biçimde tartışılıyor.

Amaç AB'yi, Avrupa kamuoylarına ‘gerçekçi bir ütopya’ gibi sunabilmek. Böylelikle hız ve enerji kazanmak ve de kısa bir gelecekte ütopyayı gerçeğe dönüştürmek.

AB Komisyonu Başkanı Prodi, önceki gün Le Monde Gazetesi'nde yayınlanan söyleşisinde şöyle diyordu:

‘‘Avrupa Parlamentosu'nun Avrupa haritası hakkında kapsamlı bir tartışma başlatmasını istedim. Burada sorulacak hayati sorular şunlar: Avrupa ruhu nedir? Avrupa'nın sınırları nereye kadar uzanır? Türkiye gibi Güney Akdeniz ülkelerine yönelik hangi politikalar geliştirilecek? Rusya ve Ukrayna ile ilişkilerimiz ne olacak?

Genişleme, birçok ülkenin kendi kültürel köklerini koruyarak bir bütün içinde yer almasıdır. Ve de kendi ulusal ve bölgesel güçlerini bir arada yaşatma iddiasıdır. Tabii bu, gerçekleşmesi kolay olan bir proje değil. Benim için AB pozitif bir idealdir. Bu nedenle bütün gücümle ‘uygarlıklar çatışması' fikrini, yani İslam ile Hıristiyanlığın mutlaka bir gün çatışacağı görüşünü reddediyorum. Uygarlıklar çatışması fikri bir ahmaklıktır.

Tartışmayı olumlu bir açıdan başlatıp, eski Yugoslavya'da ve de Kosova'da neler olduğunu düşünmemiz gerekir.’’

Prodi’nin yukarıdaki sözleri çok önemli. Hatırlanacağı gibi İtalya'nın eski başbakanı Prodi, Lüksemburg kararlarının ‘ayırımcı’ yaklaşımına itiraz etmemiş bir Avrupalı figürdü.

Bugün ise farklı bir söylemle ortaya çıkıyor.

AB, kendi sahasından savaşı ve de gerilimi tasfiye ettiği için ilginç ve alamlı bir model sunabiliyor. Aynı uygarlık alanında başka çatışmaları önlemek gene o uygarlığa düşen bir sorumluluk. Balkanlar ve Kosova'daki gelişmeler AB karar odaklarına bu sorumluluğu anımsattı. Ve Avrupa'da bu dönüşüm sağlandı.

Türkiye dünü, bugünü ve bütün benliğiyle bu tartışmaların içinde olmak zorunda. Çünkü Türkiye'nin, Avrupa tasarımının bu yeni çizgilerine katacakları hiç de azımsanacak gibi değil.

Türkiye'nin gerçek gündemi bu.

Türkiye'nin parlak gündemini kilitleyen pisliğe verilen her taviz toplumu bu zenginlikten uzaklaştırıyor. Çocuklarımızın geleceğini çalıyor.



Yazarın Tüm Yazıları