Zeynep Atikkan: George II, babalar ve oğulları

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Amerika'da gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimlerinin Cumhuriyetçi adaylarından George II, babasının adıyla siyaset sahnesine çıktı. Bilindiği gibi George II, Turgut Özal'ın yakın dostu George Bush'un oğlu. Halen Teksas Valiliği görevini sürdürüyor ve de canhıraş bir şekilde 2000 yılındaki başkanlık seçimlerine hazırlanıyor.

George II, önceki gün bir gazetecinin yaptığı genel kültür testini kıvıramayınca Amerika'da ortalık birbirine girdi. ‘‘Çeçenistan, Tayvan, Pakistan ve Hindistan'ın liderlerinin adını bilmeyen bir siyasetçi cihan imparatorluğu Amerika'yı nasıl yönetir’’ diye.

Üstelik Bush'un oğlunun suratı filan da kızarmamış genel kültür sorularına yanıt veremeyince. Bütün şımarık çocuklar gibi o da ‘‘Bunları bilmeme ne gerek var’’a getirmiş. Hazırlopçuların tipik tavrıyla yani nobranlaşarak üste çıkmak taktiğini sonuna kadar uygulayarak.

George II'nin simgelediği bir hanedanlık olayı öncelikle Batı demokrasilerinde sağın girdiği çıkmazı örneklemek açısından ilginç.

Sağ uzun zamandan beri ciddi bir durgunluk içinde.

Ekonomide tek bir söylemi var: Deregülasyon ve az vergi. Siyasete ise hiçbir yeni toplum projesi sunamıyor. Başta Fransa olmak üzere pek çok AB ülkesinde merkez sağ derin bir kimlik krizi içinde debeleniyor. Parçalanıyor. Yeni milliyetçiliği doğuruyor. Ve yaşadığı bunalımı yeni ‘‘ötekiler’’ yaratarak aşmaya çalışıyor.

Türkiye'deki merkez sağın da bunlardan aşağı kalır tarafı yok. Her ne kadar bazı siyaset taşeronları yıllardır merkez sağı kaynaştırma, bitiştirme çabasındalarsa da bir türlü dikiş tutmuyor. Çünkü asıl mesele merkez sağın yeni bir toplum projesi sunamamasında.

1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra ‘‘sol’’ bitti denmişti.

Oysa geçen on yıl içinde görüldü ki, ‘‘sağ’’ bitmiş. Amerika'da Cumhuriyetçiler'in en güçlü aday diye çıkardıkları George II de muhafazakárların içinde bulunduğu miadını doldurmuşluk gerçeğinin bir sonucu aslında. Cumhuriyetçiler'in adayı George II'nin babasının oğlu olmaktan başka bir özelliği yok ve de babasının oğlu olmak hiç terlemeden başkanlık yarışı için yeterli sayılıyor. Çünkü pek çok Batı demokrasisinde olduğu gibi Amerika'da muhafazakárlar, dinamik, çağı kavrayan, kıvrak temalarla siyaset sahnesini dolduramıyorlar. Ortada sadece ‘‘din ve vicdan özgürlüğü’’ diye dolaşmak, hızla değişen dünyanın çok boyutlu denklemlerini çözmeye yetmiyor.

Bugünün sağı çabasız.

Çabasız siyaset, babalarının oğullarına ‘‘Yürü oğlum’’ dedirtebiliyor. Bunu içine sindirebiliyor. Amerika'daki başkanlık sisteminin yapısı lider imal etmeye çok müsait olduğuna göre, babasının sempatizanlarının oyunu da toplar gerekçesiyle George II'ye veliahtlık payesi verilebiliyor.

New York Times Gazetesi'nde Maureen Dowd, babasının oğlu olmaktan başka hiçbir özelliği bulunmayan George II'yi şöyle tanıtmış:

‘‘80'lerde George Bush başkanlık koltuğunda otururken hiç kimse bir gün oğlunun aday ya da veliaht olacağını düşünemezdi. O yıllarda Bush'un oğlu arada bir ortaya çıkardı, bağırıp çağırırdı. Aile ilişkilerinin nüfuzunu kullanırdı. Ve de gazetecilere posta atardı. Beyaz Saray'da verilen bir davette annesi, George II'yi İngiltere Kraliçesi'nin yanına oturtmaya cesaret edememişti. Çevresi onu sadece şımarık bir erkek çocuğu olarak kabullenmişti.’’

George II, Çeçen, Hint ve Pakistanlı liderlerin adlarını bilememiş ama çok küçük yaşta babasını kaybetmiş olan Başkan Clinton bu isimleri bir çırpıda sıralayıvermiş! Galiba babaların oğullarının işi çok daha güç. Önce hiçbir zaman orijinalleri gibi olamıyorlar. Her zaman hazırlopa kondukları için de ilk sınavda çuvallıyorlar. Ve sıkışınca küstahlaşıyorlar.

Demokrasilerin güzelliği de bu. Bir gazeteci çıkıyor, soyadı ile yapılan siyasetin balonunu söndürüyor.



Yazarın Tüm Yazıları