Zeynep Atikkan: Gençler ve Avrupa

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel veda turları sırasında ‘‘Avrupa Birliği fırsatı kaçmasın’’ demiş. Sonra eğitim seferberliğinin devam etmesini istemiş.

Bu iki temel hedefi birbirleriyle irtibatlandırıp mı söyledi, bilmiyorum.

Eğer irtibatlandırdıysa bugünkü eğitim politikasıyla AB fırsatı nasıl yakalanır?

Türkiye'de AB ile bütünleşme hiçbir zaman bir toplum projesi olarak ele alınmadı. Hiçbir partinin elle tutulur bir Avrupa politikası olmadı. Zaten kendisini merkez sağ diye tanımlayan ve ülkeyi son yirmi yıldan beri yöneten iktidarlar, eğitimi sadece ‘‘din ve milliyetçilik’’ ekseninde gördüler. 80'lerden itibaren de okullar çarpık piyasa ekonomisinin tasallutuna uğradılar. Gelir dağılımı bozukluğunun en berrak aynası haline geldiler. Sağın kırışma, çalma, çırpma ‘‘becerisiyle’’ eriyen değerler öncelikle eğitim dünyasını kıskacı altına aldı. Çökertti. İmam hatipleri kapatmak gerekmeseydi sekiz yıl filan da gündeme gelmeyecekti.

Solun ise ‘‘eğitimden’’ ne anladığı belli değil. Kaldı ki DSP ile sol arasında bir bağlantı kurmak da çok zor!

Oysa AB entegrasyonu öncelikle bir toplumsal proje işi. Eğitim de bunun temeli, şeklindeki bir banal söylemi tekrarlamak zorundayım. Çünkü olayın temeli eğitim. Ve de AB'yle bütünleşme işini ciddiye alan ülkeler işe ilkokullardaki reform çalışmalarından başladılar.

Öğrencilere ‘‘Neden AB'nin parçası olmak istediğimizi anlatmadığımız sürece’’ Türkiye'nin atması gereken adımları izah etmek mümkün mü?

Benim gözlemlediğim kadarıyla Türkiye'de gençler, AB'nin kurumlarına bile yabancılar.

Türkiye açısından ne ifade ettiği konusu ise tamamen ıskalanmış durumda.

Yurtdışında okuma imkánına sahip olanların tek hedefi ise kapağı Amerika'ya atmak.

Amerika'dan AB politikasını kavramaya çalışan Türkler de ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Kissinger'in ‘‘Avrupa'nın telefon numarası var mı’’ şeklindeki aşağılayıcı yaklaşımının etkisindeler. Zaten Kissinger'den sonraki kuşak da bugün ‘‘Avrupa'nın telefon numarası var ama cevap vermiyor’’ diyor.

Amerika eğitimli Türk öğrencilerinin gözündeki Avrupa imajı da bundan farklı değil.

Oysa AB, eğitimden sağlığa, istihdama kadar yayılan ve hayatın bütün kıvrımlarını kapsayan bir duyarlılıklar bütünüdür. Bir ayrıntılar senfonisidir.

Biz bunun neresindeyiz? Bu dünyaya ne katmak istiyoruz?

* * *

Fransa'nın en büyük yerel gazetelerinden Ouest France, ‘‘AB'yi hangi slogan tanımlamalı’’ şeklinde bir anket düzenledi. 10-19 yaş grubundan 80 bin gencin verdiği yanıtlardan ‘‘çeşitlilik içinde birlik’’ sloganı en büyük ilgiyi gördü.

Avrupalı gençlik için AB ‘‘barış, birlik, beraberlik, gelecek, farklılık, umut, dayanışma, eşitlik, çeşitlilik ve saygı’’ sözcükleriyle tanımlanıyor. Le Monde Gazetesi'nin de belirttiği gibi her ülke kendi siyasi kültürüne, coğrafyası ve tarihine göre AB'yi tanımlıyor.

İtalyanlar ve Yunanlılar, AB'yi tarihsel ve kültürel referansların temeline oturtuyorlar.

Danimarkalılar daha demokratik bir ‘‘Avrupa mekánının’’ özlemindeler.

Fransızlar ‘‘dayanışma ve sosyal problemlerin çözümü için mücadele’’ fikrini ön plana çıkartıyorlar. Haider'in partisini yönetime taşıyan Avusturyalılar, ‘‘önce bizim kendi farklılığımız’’ diyorlar. İngilizler ‘‘Avrupa Birliği'nin İngiltere'ye yaptığı katkılara’’ dikkat çekiyorlar. Almanlar için Avrupalılık, ‘‘Hitler canavarlığından sonra benimsenmiş bir ikame kimlik’’. Bu nedenle Almanya Dışişleri Bakanı J.Fischer, geçen hafta Berlin'de Humboldt Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada Avrupa'nın ortak bir anayasa ile federasyona dönüşmesi gerektiğini büyük bir cesaretle telaffuz edebiliyor.

Türk gençliği için AB nedir? Avrupa neyi ifade ediyor?

Lise yıllarından itibaren gündem önceliğine sahip olması gereken sorular bunlar.

Genç nüfusu ve dinamikliğiyle övünen Türkiye'de gençlik, AB üyesi ülkeleri bile saymaktan acizse buna bir gelecek projesi denebilir mi?

Ama bu tablo pek şaşırtıcı değil. Öyle bir siyasi sınıf tarafından yönetiliyoruz ki ne kendi gençliğini seviyor, ne de AB'nin ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyor!

Yazarın Tüm Yazıları