Paylaş
Hiçbiri çıkıp olayın adını açıkça koyamıyor.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘‘Ben bu işi sevdim, canım devam etmek istiyor’’ demiyor.
Ama ‘‘yan cebime koy’’ demeye getiriyor.
Başbakan Ecevit, hükümet ettiği sürece baş ağrısı istemiyor. Tepeyi sağlama alırsam kafam dinç kalır hesabı yapıyor. ‘‘Huzur içinde hükümet etmek istediğim için Demirel'den vazgeçemiyorum’’ demiyor. Süleyman Demirel'in görev süresinin uzatılmasının gerekçesini ‘‘Sayın Cumhurbaşkanı bulunduğumuz bölgenin lideri durumuna geldi. Her yerde tanınıyor, saygı görüyor’’ diye açıklıyor.
Koalisyonun minik ortağı ANAP'ın lideri her zamanki devlet adamı ciddiyetiyle, liderler zirvesinde 5 artı 5'e ve Demirel formülüne evet diyor. Aslında herkes çok iyi biliyor ki, Türk siyasi hayatına yaptığı üstün hizmetlerden ötürü ‘‘kendisini’’ Çankaya'ya layık görüyor. Ama çıkıp açıklamıyor, ortada birtakım haberler uçuşuyor. Bu arada partisinde fokurdama başlıyor. Tabii ki hiçbir tartışma, ilke düzeyinde ve açıkça yapılmıyor. Özal'a yakın olanlar Demirel'i içlerine sindiremiyorlar. Ancak yüksek sesle telaffuz edemiyorlar. Onlar, potansiyel ciddi devlet adamlığından ödün vermeyen genel başkanlarını da Köşk'e göndermeyi içlerine sindiremiyorlar.
Demirel'in partisi DYP'nin zaten Tansu Çiller'in liderliğinde nereye koştuğu belli değil. DYP parti değil, ‘‘kafası karışıkların toplandığı bir lokal’’ gibi. Lokalden ‘‘Demirel'le uğraşanı cin çarpar’’ gibi siyasi kültürümüze ciddi katkılarda bulunan sözler yükseliyor.
Bir de azımsanmaması gereken Demirel sektörü var.
Bütün bu şamatanın ses, gürültü, üperti, söylenti, ışık, efekt vs. işlerinden sorumlu. İş dünyası gibi. Kendi optimalini Türkiye optimali sanan, Baba'nın kuzusu Kamuran Çörtük'ü familyadan atıp kendisini yılın ‘‘etik adamı’’ seçen... Ama Baba'nın ‘‘hortumgillerle’’ çektirdiği bir başka familya karesine nedense sesini çıkartmayan...
Demirel'in görev süresinin uzatılmasını bu bünye de istiyor.
Ve de bütün bu ilkesizlik ve siyasi tasarım güdüklüğü ‘‘değiştiler'' ve ‘‘Türkiye'yi değiştiriyorlar’’a indirgenip pazarlanıyor. Davos borsasına sunuluyor.
Demirel değişti. O zaman biz de Anayasa'yı değiştirip ‘‘dübeş’’ yapalım.
Ecevit de değişti. Daha düne kadar yerden yere vurduğu 24 Ocak'ı bile savunuyor.
Patronaj particiliğinin ortaya çıkardığı bir zavallı tablo bu.
Hiçbir partinin cumhurbaşkanı adayı yok. Çok ‘‘liberal'' ve ‘‘demokrat’’ dedikleri Özal'ın da yoktu. Kendisini cumhurbaşkanı yaptı. Demirel O'nu izledi.
Yılmaz'ın nesi eksik ki? O da liderliği ‘‘ağalık’’ gibi gören bir siyasi geleneği başarıyla sürdürdü. Bugünlere kadar geldi. ANAP'ın bugün bir cumhurbaşkanı adayı yok. Lideri, olabilecekleri özenle tasfiye etmedi mi?
Soldaki durum bunlardan da vahim; Ecevit'in partisinde isim bile telaffuz edilemiyor.
İşte böylesine problemli bir ruh halinin ortaya çıkardığı çarpıklığı gidermek için Anayasa değiştirilecek. İlkesizlik temeli üzerine sanal bir istikrar inşa etmek için. Özal, Anayasa'nın arada bir tasalluta uğrayabileceğini söylerdi. Bugün de kişiler için Anayasa'nın değişebileceği düşünülüyor. Ve bu normal karşılanıyor.
Ne demeli ki?
Dün Demirel ile Ecevit ‘‘huysuzluk’’ ettiler diye darbe yapılmıştı. Anayasa tepeden tırnağa değişmişti.
Bugün ikisi de önce ‘‘değiştiler’’ sonra ‘‘uzlaştılar’’. Ve kendileri için Anayasa'yı değiştiriyorlar.
İlginç değil mi?
Paylaş