Paylaş
‘Kimse üstüne alınmasın’ filan değil.
Durmadan ortada dolaşan, ‘‘demeç kirliliği yapan’’, üç dakika televizyonda görünmek için takla atan, sekreterlerine ‘‘başkanım’’ diye derdirtip seritonisini yükselten, her konuda ahkám kesen, hava atan, bol bol üfüren, adamını buldurtup gazetelerde kendisini Türkiye'nin, Balkanlar'ın ve dünyanın yöneticisi seçtirten bir kitle var ya, bunların hepsi ‘‘üstlerine alınsınlar’’.
Ortada büyük bir hokkabazlık var, büyük bir riya sürüp gidiyor. Ve de bu hokkabazlığın aktörleri fena halde bıktırıyor.
Bilindiği gibi son yıllarda bu ülkede herkes reformcu, demokrat, Avrupacı, yenilikçi, istikarcı vs. oldu. Getirisi yüksek olan bir söylem bu. Yurtiçi-yurtdışı seyahatlerin ve toplantıların özel kotasından yararlanmanın ve sürekli gündemde kalmanın yolu, arada bir çıkıp ‘‘ben demokratım, Avrupacıyım ve istikrarcıyım’’ demekten geçiyor.
* * *
İbadet edercesine en çok ‘‘Avrupacıyım, istikrarcıyım, reformcuyum’’ diyenler nedense en az fedakárlık yapmak isteyenler. Zaten sergilenmekte olan oyunun kuralı da bu. Reformcu işadamı olup reformların gereğini yapmayacaksınız. Reformları savunan gazeteci olup hiçbir fedakárlığa katlanmaya niyeti olmayanları eleştirmeyeceksiniz. Sahte şöhretler yaratacaksınız. Sonra katıksız ‘‘demokrat ve Avrupacı’’ olacaksınız.
Artık bu oyun tutmuyor.
Bir ülke düşünün ki ‘‘istikrar paketinin’’ bütün yükü çalışana bindirilsin. İş dünyasının keyfi ve huzuru kollansın. O iş dünyası çıkıp ikide bir de ‘‘enflasyonla yaşamak ayıptır’’ desin. Sonra kendi sorumluluğu hatırlatılınca çeşitli tonlardan haykırmaya başlasın.
Ve de bunu yaparken ‘‘Avrupacı, yenilikçi, demokrat vs.’’ kimliğini özenle korusun. Bunun Türkçesi, ‘‘Ben istikrar paketini sabote eder gibi görünmek istemiyorum, ama avantalarımdan da vazgeçemiyorum’’ demektir. Bu kadar basit.
Artık iş dünyasının kendi içinde bir muhasebe yapma zamanıdır. Kendisini ikaz etme zamanıdır. Reformlar, basın toplantılarına inek, öküz getirip medyatik olma çabalarıyla gerçekleşmez.
Rantları koruyarak gümrük birliği istenmez, vergi vermeden istikrar talep edilmez.
Bu çelişkiler, artık ekonomik hayatta da tutmuyor, sosyal hayatta da.
‘‘Dinde reform yapılmalı’’ denen bir ülkede ‘‘kadının dövülebileceği’’ söyleniyor. İslamcı bir partinin kendisini ‘‘yenilikçi’’ diye sunan kanadından hiç ses çıkmıyor. Muhafazakár kesimin basındaki sözcüleri de bu konuda açık bir tavır sergilemekten çekiniyor. Bir şeyler yazılıyor, ama kesinlikle tavır alınmıyor. Çünkü bazı konulara değinmenin bir bedeli var. Mesele, o bedeli ödemeden ‘‘reformcu, yenilikçi, global’’ görünmek! Bütün bunlar fena halde sırıtıyor.
Her gün ‘‘etik’’ nutku atıp sonra ne kadar hırsız, uğursuz varsa bu güruhla yiyip içmek gibi. Büyük bir rahatlıkla, hiç sorgulamadan ama Avrupacılığı, demokratlığı elden bırakmadan. Hırsızlıkları ayuka çıkmış insanları holdinglerin yönetim kurumlarında ağırlayarak, sonra da ‘‘bu ülkeye hukuk düzeni gerekli’’ diyerek. İşte bu olmuyor.
Sonra ortada birtakım mucize ve bilmem ne sözleri dolaşıyor. Bunlar kimin ağzından telaffuz edilirse edilsin inanın ‘‘küfür’’ gibi geliyor.
* * *
Çalışana yapılan zam ortada.
Bu ülkede kadınlar düzenli biçimde dayak yiyor.
Bürokrasinin belli bir kesimi, belli çevrelerin hizmetinde.
Dünyanın en iyi yöneticisi, bilmem nesi ilan ettiğiniz kurumların hali ortada. Ama nedense sürekli üfürmelerle ‘‘en iyi’’ payeleriyle gündemdeler.
Bir toplum bu kadar çok riyakárlığı taşıyamaz.
Bırakın Avrupacılığı, demokratlığı, reformculuğu. Bunları gerçekten savunacak ve de inandırıcı olacak insanlar var bu ülkede.
Belki sesleri çıkmıyor, ama o sessizliğin adı ‘‘kerizlik’’ değil!
Paylaş