Paylaş
Döneminin siyasi tartışmalarını çok yakından izleyen Fransız yazar Lamartine, 1848 yılında ‘‘Beter olsunlar’’ diye feveran ediyordu.
Lamartine bu sözleriyle kötü liderleri içine sindiren, yanlış insanları seçen halkı kastediyordu. Bu söz daha sonra ‘‘Toplumlar hak ettikleri yönetimlerle idare edilirler’’e dönüştü.
Görüldüğü gibi yüz elli yıllık bir hikáye bu.
Ve de geçen hafta sonu yapılan DYP Kongresi'nden sonra Tansu Çiller'i yeniden genel başkanlığa taşıyan delegeye söylenecek sözün demokrasi literatüründe karşılığı var. Lamartine'in toprağı bol olsun!
Türkiye'de parti kongrelerinin hangi koşullarda yapıldığı biliniyor.
Liderin seçtiği delegeler kongre günü görevlerini yerine getirip yeniden liderlerini seçiyorlar. Ve de o ‘‘sözde genel başkan’’ sanki ortada bir başarı varmış gibi çıkıp klasik şükran konuşmasını yapıyor.
‘‘Ben artık çok değiştim’’ diyor.
Türk siyasetinin merkez sağ mahallesinin çocukları bunlar.
Bilindiği gibi merkez sağ mahallesinin iki partisi var. İki partinin özelliği de son yıllarda girdikleri bütün seçimleri kaybetmeleri. Sürekli seçim kaybeden merkez sağdaki bu iki şirketin hissedarları, genel başkanlarını (müdürlerini) yeniden seçip ödüllendiriyorlar. Türk demokrasisine hákim olan bir siyasi pasaklılıktan söz ediyorum.
Bütün bu oyunlar yıllardır hepimizin gözleri önünde sergileniyor. Yeni bir yönü yok. Ancak DYP Kongresi'yle bir kere daha vurgulanan bu patolojiyi iyi tahlil etmekte yarar var. Lamartine'den önce, sonra ve de bugüne kadar uzanan süreçte demokrasi ve modernleşme sürekli bir evrimin ürünü oldu.
Olmaya da devam ediyor.
Demokrasi ve modernleşmenin sürdürülebilmesi için de norm ve standart inşa etmek gerekiyor. İşte bu noktada liderliğin önemi çok büyük.
O zaman çok net biçimde sormak gerekiyor. Servetinin kaynağını açıklayamamış bir liderle hangi siyasi norm geliştirilir?
Söylediği yalanlarla kendisini ve koca bir ülkeyi bütün dünyaya rezil etmiş bir siyasetçinin liderliğinde dünya liginde nereye aday olunur? Gümrük Birliği imzalanmazsa Refah gelir diye görüştüğü Batılı liderleri adeta tehdit eden Tansu Çiller, sonra gidip Refah'la koalisyon kurmadı mı? Ve daha bir dizi yalan, aldatmaca ve kıvırtma.
Bu kadar yanlışa ve de çirkinliğe göz yummanın bir patolojisi yok mu?
Bu da bir tür suç ortaklığı değil mi?
Doğru, demokrasi konsensüs rejimidir. Ama konsensüs, ilkesizliğin ve de yalancılığın kılıfı değildir.
Her meslekte ve özellikle siyasette kariyer inşa etmenin kuralları, standartları bulunur. Bu standartları talep etmeyen insanlar çevrelerine zarar verirler. İster partili olsun ister gazeteci, esnaf ya da memur, standartsızlıkla yapılan her ittifakın bir vebali vardır. Çünkü standartsızlığa dayanıklı toplumlar geleceklerini şekillendiremezler.
DYP Kongresi'nin sonuçları şu gerçeği ortaya koyuyor:
DYP bir aile şirketi olmuş. Şirketin genel müdürünü seçenler de o ailenin mensupları. Ben onlara DYP'li diyemiyorum. Çünkü DYP'nin arkasında koca bir mazi var.
Eğer genel başkan adayını doğrudan partililer seçmiş olsaydı, acaba bu sonuç çıkar mıydı?
Bu sorunun yanıtını kestirmek zor. Ama çıksaydı o zaman Lamartine'in sözleri onlar için de geçerli olurdu.
Paylaş