Paylaş
Geçen hafta bütün köşelerden sorulması gereken tek soru şuydu:
Hangi lider, Cumhurbaşkanı'na hükümeti kurmak üzere hangi ismi ya da isimleri önerdi?
Cumhurbaşkanı'nın yıl sonu için düzenlediği basın toplantısında bu anahtar soruyu bir meslekdaşımız dile getirmiş Baba'nın kafasının tasını attırmıştı.
Demokrasiyi sadece kendi doğrularının bileşimi diye gören Cumhurbaşkanı soruyu yönelten gazeteciyi, ‘Gazeteci gibi değil istihbaratçı gibi çalışıyorsunuz’ diye azarlayıp kendince bir güzel bozmuştu.
Yanıtsız kalan bu doğru soru aslında Köşk patentli, güç odakları destekli ve sivil inisiyatif korolu siyaseten yamuk bir kötü oyunun bozulmasındaki temel nedendi.
Demoksilerin kuralı şeffaflıktır.
Eğer bu kadar basit bir sorunun yanıtı verilemiyorsa orada tezgah var demektir. Entrika gündemdedir. Zorlama kuraldır. Kokular mide bulandırır.
Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki dünkü köşesinde bu noktada aydınlatıcı ipuçları veriyordu.
‘DYP Genel Başkanı Çiller, ANAP liderine ‘Erez'i Çankaya'ya siz önerdiniz. Çankaya'ya Erez'den görevi geri istemesini siz söyleyebilirsiniz' diyor, ama Yılmaz'dan aldığı yanıt ilginç:
Erez'i ben önermedim. Orada (Çankaya'da) önümüze dört isim konuldu, biri de Hikmet Çetin'di. Çetin'e karşı çıktık. Diğerleri sizin takdirinizdir' dedik.
Bu yanıt, Cumhurbaşkanı'nın saptadığı (Erez, Çetin, Sümer Oral, dördünücü kimdir bilinmiyor) isimler arasından -gerekçesi şimdilik bilinmiyor- bağımsız bir milletvekilini itina ile seçtiğini gösteriyor.
Demek ki gazeteciliğin temel soruları geçerliliğini koruyor çünkü toplumdan bu temel soruların yanıtları saklanıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı neden Erez? Liderler size başka isimler önerdiler mi?
Krizler demokrasilerin sınavıdır. Olgun ve de takipçi toplumlar krizlerin doğurduğu sırav ortamlarında siyasi aktörleri tartarlar. Sorumluluklarını hatırlatırlar. Yetkilerini sınarlar. Ve de sandığın rengini etkileyecek sonuçları çıkartırlar.
Bu nedenle son bir hafta içinde Türkiye'de yaşanan hükümet krizinin, siyasi aktörler ve de kurumlar açısından sağlıklı bir bilançosunu çıkartmak son derece önemli.
DEmirel gazeteci azarladı ama kriz Baba'yı fena yakaladı. Erez'i neden seçtiğini çıkıp anlatamayan dolayısıyla böylesine gayri ciddi bir siyasi krize yol açan Cumhurbaşkanı'nın artık tarafsızlığı ve sorumluluğu tartışılacaktır.
Erez tarzı sırf entrika ve ayak oyunlarıyla siyaset yapma biçimi bütün zaaflarına rağmen bizim demokrasimizde bile tutmuyor. Demek ki birinci lige aday bir ülkenin ‘Hen getiririm hem götürürüm'cü siyasi kadrolara tahammülü yok. Kriz, Erez'in simgelediği bu çağdışı zihniyeti tasfiye etti.
Baykal, yolsuzluktan düşürdüğü bir hükümetin Sanayi Bakanı'yla koalisyon pazarlığına girerek tutarsızlığını ispatlamış oldu. Bu noktada, Baykal'ın hükümeti düşürdükten sonra ‘güç odaklarına' antipatik görünmemek için Erez'in peşine takıldığı biliniyor. Temsil ettiği tabandan çok, güç odaklarına hoş görünme güdüsüyle solda siyaset yapılamayacağını bu kriz çok açık biçimde ortaya koydu.
Krizin, doğruları söylemesi için yanlış insana mikrofonu uzattığı da bir başka gerçek. Tansu Çiller gibi servetinin kaynağını açıklayamamış bir lider bugün demokrasi kahramanı ve sivilleşme önderi biçiminde yeniden yeniden sahneye çıkıyor. Aslında yaşanmakta olan siyasi kriz, bu konjonktür demokratının sicilini anımsatmalı topluma.
Yılmaz'a gelince...Yolsuzluktan düşürülmüş bir başbakanın hala çıkıp ekonomideki başarılardan söz edebilmesi ve destek görmesi de Yılmaz'dan çok Türkiye'deki karar odaklarının sorunu. Bu kadar başarısız bir siyasetçinin böylesine coşkulu bir siyasi sübvansiyonla desteklenmesi artık tıbbı bir vaka oluyor. Acaba kriz, bu hastalığı aşmamıza yardımcı olacak mı?
Krizin bir sonucu da Bülent Ecevit'i, sağın liderliğine taşıması oldu. Acaba merkez sağ bunu rüyasında görse inanır mıydı?
Bir de tabii hükümet kurulmadan, hükümetin başarılarını yazan medya mensupları var... Biliyoruz onları ne buhran sarsar ne de kriz!
Paylaş