Paylaş
‘Demokratik devlet değil demokratik toplum.
Hukuk devleti değil hukuk toplumu.
Sadece sokak düzenine indirgenmiş kamu düzeni değil, kalıcı etki yaratan kamu düzeni. Yani estetikten çevre koşullarına, kent düzenine kadar uzanan ve içine hayatın bütün kıvrımlarını alan kamu düzeni.
Özgürlükler çatışması değil özgürlükler uzlaşması.
Sadece ekonomik liberalizm değil aynı zamanda siyasi liberalizm.’
Bugünün dünyasında bir toplumun moderleşme normlarının temelini oluşturuyor bu kavramlar.
Yani modern toplumun ‘olmazsa olmaz’ koşulları.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Eğitimi On Yılı (1995-2005) Ulusal Komitesi'nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin işbirliğiyle düzenlediği gazetecilere yönelik İnsan Hakları Eğitim seminerlerinde tartışıldı modern toplumun yönünü belirleyen bu yaklaşımlar.
Gazetecilere yönelik insan hakları eğitiminin yukarıdaki kavramların hayata geçirilmesinde önemli bir işlevi olduğunu düşünüyorum. Çünkü basın mensupları çağın normlarını topluma ulaştıran en etkili taşıyıcı rolündeler.
Görüldüğü gibi demokratik Cumhuriyet'in en ideal model olarak sunulduğu sırada bir hamle ile ‘demokratik toplum’ kavramı gündeme geliyor.
‘Demokratik toplumu’ ben, en geniş anlamda ‘duyarlı toplum’ diye algılıyorum. Ve de bu ‘duyarlılık verilerini’ topluma taşımakta gazetecilerin rolünü çok önemsiyorum.
Anayasa Hukuku profösörü İbrahim Kaboğlu'nun basın mensuplarının gündemine sunduğu bu temaların Türkiye'nin dünyaya entegrasyonu bağlamında hayati önemi var. Avrupa entegrasyonu bunun önemli bir cephesi ama asıl mesele dünya entegrasyonunda Türkiye'nin yeri.
‘Demokratik toplumu’ ne kadar başardık? ‘Hukuk toplumunun’ hangi basamağındayız? Hálá hukuk devletinin gereğini tartıştığımıza göre.
Toplumdaki yerleşik kanaate katılmamak mümkün değil.
‘Bu kadarını hak etmiyoruz’.
Türkiye'nin bugünkü insan hakları sicili ne ‘tarihten gelen farklı olana saygı’ geleneğiyle bağdaşıyor ne de turfanda demokrasimizin yeni kazanımlarıyla.
Bu bağlamda Türkiye'de demokrasinin kuşku ve tartışmaya imkan bırakmayacak hale getirilmesi ciddi bir toplumsal talep artık. Sadece bizim mesleğin ekseninden bakınca Anayasa'daki pekçok madde, henüz cılız da olsa demokratik toplumun elini kolunu bağlıyor.
Oksijenini kesiyor.
Hamleciliğini sınırlıyor.
Manisalı çocuklar, Metin Göktepe, hapishane koşulları, düşünce suçu, OHAL bölgesinde dağıtılmayan gazeteler, işkence, idam cezası...‘Demokratik toplumun’ taşıyamadığı ağır yükler bunlar.
12 eylülün dikişleri tutmuyor.
‘Demokrasi bize çok’ diyen zihniyetin yasaları yürümüyor.
* * *
Manisalı gençler davasında polislerin işkence yaptıkları kesin olarak hükme bağlandı. Demokratik toplumun, hukuk toplumunun bir zaferi bu. Manisalı çocuklar'ın hakkını kendi çocuklarımızınki gibi sahiplenmekten söz ediyorum. Onların davasını benimsediğimiz oranda demokratik topluma aitiz. Ve de hukuk toplumu olma yolunda hameleler yapmaktayız.
Paylaş