Paylaş
BU noktada söz evrilip çevrilmez. Mesaja takla attırılmaz.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Diyanet Vakfı arasındaki çelişki bu kadar büyük ve vahimse Mehmet Nuri Yılmaz'ın Türkiye Diyanet Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Başkanlığı'ndan istifa etmesi gerekir. Çünkü bazı istifalar uzun soluklu davaların rehberidir.
Bu da öyle bir istifa ihtiyacı işte!
Birkaç günden beri basında okuyoruz. Türkiye Diyanet Vakfı'nın ‘Müslüman’ın El Kitabı' adlı kitabından fetvalar yayınlanıyor! El Kitabı'nda beni en çok etkileyen ‘‘boşanmadan önce erkeğin kadını fiziksel olarak uyarabileceği’’ şeklindeki zarif öğüdü oldu. ‘‘Fiziksel uyarı ağır ve tehlikeli yerlere olmayacak’’mış. Müslüman'ın El Kitabı bir zihniyetin kadına bakışının el kitabı aslında.
Türkiye Diyanet Vakfı'nın yayını ‘‘Kadın dövülür’’ diyor. Bu arada Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın girişimiyle ‘‘dinde reform’’ çalışmaları sürüyor. Bu çelişkiye kılıf bulmak için ‘‘Vakıf, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan farklı bir kuruluştur’’ denebilir. Zaten ‘istikrar müptelası’ çevrelerin yorumu da bu yönde.
Doğru, iki kurum birbirinden farklı ama tüzüğe göre Diyanet Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Başkanlığı'nı Türkiye Diyanet İşleri Başkanı yapıyor. Yani ‘‘Kadın dövülür’’ diyen Diyanet Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Başkanı dinde reform isteyen Mehmet Nuri Yılmaz.
Reform çalışmalarının inandırıcı olabilmesi için bu çelişkinin ortadan kalkması gerekmez mi? ‘Etik’i iptal edenler reform yapabilirler mi? Yaptıkları inandırıcı olabilir mi?
İki kurumu karşı karşıya getiren yukarıdaki tartışmanın Ankara ‘kulislerinde’ ‘zamansız’ ve ‘talihsiz’ bulunduğu belirtiliyor. Bulanık sularda var olmaya alışmış çevrelerin düşüncelerinin aksine bu tartışma ‘zamanlı’ ve çok ‘yararlı’ oluyor. Çünkü bu toplum artık adı konmuş davaların ve şeffaflığın tanığı olmak istiyor.
* * *
Din adına şiddeti meşru kılan zihniyete gelince, kadınların yüzde 34.5'inin fiziksel şiddete maruz kaldığı bir ülkede ‘‘Tehlikeli yerlere vurmadan kadınları pataklayın’’ demek işin sadece nasıl yapılacağı yönünde ufak yöntem hatırlatmasıdır.
Kitabın yazarı Kemal Güran'ın kadın dövme yöntemlerini açıkladığı çalışması aslında ‘dayağın’ meşrulaştırılmasıdır.
Dayak ‘meşrulaşırken’ dayak atma hakkına sahip olanın üstünlüğünün de ‘meşruiyet’ kazanmasıdır. Şiddeti meşru kılarak ‘istikrar yaratma’ çabasıdır. Bu zihniyete göre bunun ilk adımı dayağa dayalı aile içi istikrardır.
Bütün dünyada sorunların ‘uzlaşarak’ çözülmesi için ciddi bir eğitim çabası sürerken kadın dövmeyi meşru göstermek sıradan bir olay değildir. Bu, ikna gücünden yoksun ilkellerin zincirlerinden boşanmalarının teşvikidir.
Dolaylı da olsa devletle irtibatlı bir kurumun yayınlarında ‘‘Kadın dövülür’’ denebiliyorsa burada durup çok ciddi biçimde düşünmek gerekir. Bırakın Kopenhag kriterlerini vs'yi ‘kadına dayak atılmasını’ doğal gören bir toplumda ne siyaset yapılır, ne gelecek tasarlanır, ne de internet kullanılır!
Kadın dövmenin teşvik edildiği bir toplumda artık bütün elektrikler kesilmiştir. Çağla irtibat kalmamıştır!
İş bu kadar vahimdir, bu yüzden Sayın Yılmaz Türkiye Diyanet Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Başkanlığı'ndan derhal istifa etmelidir!
Paylaş