Paylaş
Sadece dönem başkanı olarak değil, Kıbrıs sorunu da devrede olduğu için İngilizler Türkiye-Avrupa ilişkilerinde kendilerine özel bir rol biçiyorlar.
Kıbrıs sorununun sahibi olmak gibi tanımlanabilecek İngiliz diplomasisinin tarihsel bir yaklaşımı bu.
Bu arada bütün Dünya'da esen Blair fırtınası, İngilizler'i diplomaside de atak davranmaya itiyor. İngilizler, EURO'ya girmeseler bile dönem başkanlığını fırsat bilip, Avrupalılıklar'ını tescil ettirmeye çalışıyorlar.
Tabii ki AB içinde Amerika'ya en yakın ülke konumundaki İngiltere'nin, Washington tarafından daha kolay etkilenmesi de bu çok yönlü denklemin bir parçası. İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook'un önceki gün Ankara'ya yaptığı ziyareti bu çerçeveye oturtmak gerekiyor.
Türkiye-Avrupa ilişkilerinin bugünkü en kritik aşamasında hangi noktadayız? Ve bu noktada Robin Cook'un ziyareti ne anlam ifade ediyor?
Avrupa başkentlerinden aldığım duyumlara göre, Türkiye'yi dışlayan Lüksemburg kararlarında ciddi bir hata yapıldığı izlenimi artık giderek kabul görüyor. Türkiye'nin AB'ye üyeliğine tamamen karşı olanlar bile Lüksemburg'ta Türkiye'ye karşı takılınan tavrın en azından üslup açısından hatalı olduğu görüşündeler. Bu nedenle Türkiye'ye yeni bir perspektif vererek paçayı kurtarma formülleri üretiliyor.
Robin Cook muhalefette iken Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkan ancak iktidarda daha pragmatik bir üslup sergilemek gereğini anlamaya başlayan siyaset adamlarından birisi. Çünkü Türkiye ile Avrupa ilişkileri, sanırım bir aşk hiyakesinden çok, akılcı ve de öngörülü politikaların ürünü olmak zorunda.
Lüksemburg'daki hatanın anlaşılması demek, Avrupa'nın tükürdüğünü yalaması anlamına da gelmiyor. Bunu yapmalarını beklemek bugün için herhalde çok akılcı değil.
Ancak böyle bir hata mevcut ise Türkiye'nin Avrupa'dan daha doyurucu açılımlar istemesi çok doğal. Bu hata da Avrupa Konferansı'nda taburede oturmaya davet edilerek giderilemez. Avrupa Konferansı'na davet edilmek Cook'un, Milliyet'te Sami Kohen'in sorularını yanıtlarken belirttiği gibi kesinlikle ‘Türkiye’nin genişleme sürecinin içinde yer aldığı mesajını güçlendirmez'.
Çünkü bundan önceki Londra Konferansı gibi Cardiff'te düzenlenecek olan Avrupa Konferansı da genişlemeyi görüşmeyecek.
Bilindiği gibi AB'nin Türkiye'ye sunduğu perspektif Türkiye'ye onikinci aday güvencesini vermediği ya da aşama aşama o işaretleri çakmadığı sürece hiç anlamlı değil. Kaldı ki perspektifin uygulanması için gerekli üç kuruş bile hezeyan içindeki Yunanistan'ın vetosuyla karşı karşıya kalıyor.
Ayrıca Türkiye-Avrupa ilişkilerinin dayandığı antlaşma ortada. Tam üyelik yolunu açan madde ise son derece açık. Bunu strateji, perspektif ve de daha başka formüllerle yeniden tanımlanma gereği yok. En azından yasal olarak hiç yok.
Gün, Avrupa ile ilişkileri dondurmak değil, bu sütunda çok kez tekrarladığımız gibi yeni bir dialog dili geliştirme günü. Çünkü bu ilişkilerin dayandığı hukuki temeller sağlam. Önemli olan Lüksemburg sonrasının yeni konjonktüründe yeni bir dil, yeni bir anlatım biçimi yaratabilmek.
Cook ve de İngilizler, Kıbrıs sorununda söz sahibi olmayı isteyebilirler. Ancak ‘Biz perspektif verdik, bunun karşılığında siz de Kıbrıs’ta kolaylık gösterin'e de tav olmamak gerekiyor.
Türk Hükümeti Lüksemburg kararlarından sonra doğru tepkiyi gösterdi.
Şimdi bu tepki sağlam bir pazarlık gücüne dönüşmek zorunda.
Paylaş