Paylaş
Milenyumcuların elinden 2000'i aldı.
Hindiler filan kursağa oturdu. O akşam her ülke kendi Rusya uzmanlarını görev başına çağırdı.
Televizyona çıkıp ‘Ben gidiyorum. Elimden geleni yaptım. Bitirmek üzere olduğumuz yüzyılın son günü istifa ediyorum. Yerimi yeni nesile bırakıyorum Hükümet başkanı Vldadimir Putin’i tüm yetkilerimi üstlenmekle görvelendirdim' diyen Boris Yeltsin 2000'nin gündemini belirleyiverdi.
Tankın üstüne çıkıp komünizm sonrası dönemin demokrasi aktörlüğüne soyunduğu zaman da 1990'ların gündemine oturmuştu. Hem de ne şatafatla ne büyük destekle!
Başkanlığa seçildiği 1991 yılından itibaren Batı'nın en fazla politik yatırım yaptığı lider oldu Yeltsin.
Batı'nın bu koşulsuz desteğini, Rusya'ya demokrasiyi getiren adam kotasından aldı. Çünkü komünizmin bir daha geri gelmemesi için Yeltsin'in koşulsuz desteklenmesi gerekiyordu.
Herşey çok kısa zamanda olup bitecekti. Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra tarih sona erdiğine göre Rusya demokratik ülkeler klubüne yatay geçiş yapacaktı. Serbest piyasa ekonomisinin çarkları dönecekti. Ve de bu sürecin gerektirdiği reformları Yeltsin yönetecekti.
Peri masalını andıran bu senaryo tabii ki tutmadı.
Yeltsin'in yönettiği Rusya'da ekonomi mafyaya teslim oldu. Mafyadan arta kalan alanlar ise özelliştirmelerden pay kaparak politik nüfuz sağlayan oligarşinin eline geçti. İnanılmaz yolsuzluklar, kara para aklama operasyonları ve de karanlık ilişkilerle Rusya yönetilemeyen bir ülke haline geldi.
‘Komünizm gelmesin de ne olursa olsun’ mantığıyla hareket eden Batı başkentleri ve uluslararı kuruluşlar göz göre göre palazlanan bir ucube karşısında çaresiz kaldılar.
Bu süreçte Yeltsin bir liderden çok bir siyasi cambaz kimliğiyle hükümranlığını sürdürdü. Kendi bildiği oyunu oynadı. İçki içti, dans etti, manşet oldu. Clinton'u fırçaladı. Sonra barıştı. Nükleer silah kullanırım tehditleri savurdu. Basının birinci sayfasından inmedi.
1998 yılından itibaren aklına estiği gibi başbakanları görevinden alıp yenisini atayarak kurumların itibarını sıfırladı. Ve de Çeçenistan'a iki kez savaş açarak bölgeyi istikarsızlığa sürüklemekten çekinmeyeceğini bütün dünyaya kanıtladı.
Rus ekonomisi bugün en karanlık günlerini yaşıyor. Halk, yaşanan bütün sıkıntılardan Yeltsin ve çevresini sorumlu tutuyor. Bu durumda görev süresinin dolmasına altı ay kala Yeltsin'in istifa edip kenara çekilmesi bir rastlantı değil.
O da bütün cambaz politikacıların yolunda. Yani sadece iktidarı ele geçirmekte uzmanlaşmış siyasetçiler gibi iktidarı sallanınca, itibarını sağlama alma peşinde.
İstifasıyla kendisini aklatacak. Kahramandı dedirtecek.
Kendi toplumu için hiçbir projesi olmayan sözde liderlerin klasik öyküsüdür Yeltsin'inki. Sekiz yıl boyunca o büyük oyunculuk yeteneğiyle kafa buldu. Hem ülkesinde hem de uluslararası sahnede. Siyasi cambazlıkla trapezlerde etkili şovunu sürdürdü.
Doğrusu Batı da iyi bir seyirciydi; demokrasi ve serbest piyasa ‘ha çıktı ha çıkıyor’ diye aval aval bakındı.
Bugün, KGB'nin eski başkanı Putun'in Rusyası'nın ne olacağını kestirmek giderek zorlaşıyor. Sütten ağzı yananların yoğurdu dikkatle yedikleri gibi bakıyorum da Rusya'ya yönelik tüm analizler artık çok temkinli olmaya başladı.
Paylaş