Paylaş
Tahkim tartışması Türkiye'nin bütün hastalıklarını ortaya çıkarttı.
Kronik hastalığımız bir kez daha depreşti. Tahkim gibi son derece teknik bir konuda, teknisyenlerin sesi soluğu çıkmadı.
Çünkü teknisyenleri dinlemeye kimsenin sabrı yok.
Bilginin ne medyatik tarafı var ne de dedikodu kanallarını süsleyecek kadar allı pullu.
Siyasetçi de konuyu gerektiği gibi tartışmadı. Muhalefetle yapılacak alt düzey pazarlık çok daha önemliydi bu aşamada.
Siyasette temel ilke ilkesizlik olduğu için her siyasi lider günlük gelişmelere göre pozisyon belirledi.
Uzmanlar ortada görünmeyince iş köşe yazarlarına kaldı.
Olay döndü dolaştı Ecevit'in ‘Demokratik solu Tony Blair’den önce geliştirdiği' noktasına vardı.
Bir parti liderinin seçim kampanyası sırasında anlatması gereken ‘Değişim Programı’ tahkim gündemiyle ortaya çıktı. Bu da bizim demokrasimizin ilginç bir özelliği doğrusu.
Bilindiği gibi Başbakan Ecevit, ‘Bunlar renkli televizyona da Köprü’ye de karşı çıkmışlardı' diyerek tahkimi eleştirenleri geri kafalılıkla suçladı.
Sonra Cumhuriyet'te Miyase İlknur, Ecevit'in 1969 yılında ‘İktidara geldiğimizde Boğaz Köprüsü’nün yapımını erteleyeceğiz' dediğini yazdı ve de kendisinin de bir zamanlar geri kafalı olduğunu ima etti.
Bunun üzerine tahkim, değişim tartışmasına dönüştü. Ve Ecevit'in ‘geçirdiği değişim’ dün Milliyet'te Fikret Bila'nın köşesinden topluma duyuruldu. Ecevit, Bila'ya şöyle diyordu:
‘Çağ değişti. Türkiye değişti. Teknoloji değişti. Elbette, ben de değiştim. İnsanın değişmesi, çağa, günün koşullarına, teknolojik gelişmelere, bilimin yeniliklerine uyum sağlaması kadar doğal ve doğru birşey yoktur’.
Değişmek tabii ki herkesin hakkı. Ayrıca değişimin kötü bir yanı da yok.
Ancak asıl sorun ‘çaktırmadan değişenlerde’. Değişimi, paçası sıkışınca açıklayanlarda. Mesut Yılmaz da bir gelenek haline gelen seçim yenilgilerinden sonra ‘Hatalarımı anladım, değiştim’ derdi. Hálá da demeye devam ediyor.
Şimdi bakıyorum bir ‘Blair’ tartışmasıdır gidiyor. Ve burada çok önemli bir nokta gözden kaçıyor. Blair, hiçbir zaman çıkıp ‘Ben değiştim’ demedi. Zaten nereden nereye geldiğini kanıtlayacak kadar da bir siyasi geçmişi yoktu. Blair, ‘Dünya değişiyor. İngiltere değişiyor. Ben değişimi yönetmeye adayım’ diyerek seçim kampanyasını sürdürdü.
Aradaki temel fark bu.
Tahkim nelere kadirmiş!
Çaktırmadan değişenleri gün ışığına çıkarttı.
O kadar değişmişler ki tahkim kapısında Erbakan'la pazarlık yapmışlar.
‘İşime geldiği zaman fikir değiştiririm’cilerle Türkiye çağın gündemini yakalayabilir mi?
Doğru soru bu.
Sorun tahkimde değil tahkimi konjonktüre göre pazarlayanlarda.
Ve de güven bunalımı yaratanlarda.
Paylaş