Paylaş
Tüketim toplumunun ürettiği insan tiplerinden biri de ‘‘özel okul velileri’’.
Bu kitlenin sadece Türkiye'nin ürünü olduğunu sanıyordum, ancak yurtdışındaki gözlemlerim her tüketim toplumunun kendi ‘‘özel okul velisi’’ tipini imal ettiğini ortaya koyuyor.
Tüketim toplumunun yiyeceğini, içeceğini, nasıl eğleneceğini, yani yaşam biçimini büyük ölçüde Amerika belirlediğine göre Türkiye'deki ‘‘özel okul velisi’’ tipinin orijinalleri ABD'de.
Amerikalılar ‘‘araştırma’’ meraklısı oldukları için kendi özel okul anne ve babalarını incelemişler. Psikolog, eğitimci, iktisatçı ve de sosyologları konuşturup bu ‘‘tiplerin’’ ortak paydalarını çıkartmışlar.
Ortaya çıkan sonuç şu:
Çocuklarını adı çok duyulmuş özel okullara gördermek isteyen ailelerin amacı, sadece iyi bir eğitim beklentisi değil. Veliler kendi sosyal statülerini sağlama almak için çocuklarının bu okullarda öğrenim görmesini istiyorlar. ‘‘Çocuk sırtından sağlanan sosyal statü’’ beklentisi ilkokuldan itibaren başlıyor. Böylece yedi yaşındaki bir öğrenci, anne ve babasının sosyal rüyalarını ve umutlarını gerçekleştirme yükünü cılız omuzlarında hissediyor. Yani hem okuyor, yazıyor, spor yapıyor, hem de velisine üst sınıfta bir yer ayarlıyor. Ve de bu sorumluluk üniversiteyi bitirinceye kadar sürüyor.
Bu olayın mantığı belli.
Yeni para her kapıyı açamıyor.
80'lerin ürettiği ‘‘paradan para kazanan’’ beceriklilerin toplumda yer edinmeleri de özel hünerler gerektiriyor. Bunun bir yolu da çocuğun ‘‘sınıfıyla’’ toplumda ‘‘üst sınıfa’’ atlama yöntemi! Böylece veliler belli günlerde, belli yerlerde bulunuyorlar. Belli faaliyetlere katılıyorlar. Ve de belli bir aidiyete konuveriyorlar.
Eğitim iklimine yüklenen yeni bir boyut bu.
Velisine sosyal koltuk değneği sağlamak zorunda olan öğrencinin işi kolay değil. Bu sorumluluk, mutlak bir başarıyı, hatta okulda starlaşmayı gerektiriyor.
Peki eskiden durum farklı mıydı?
Araştırmayı gerçekleştirenlere göre ‘‘evet’’. Çünkü eskiden aileler çocuklarını iyi bir eğitim almaları için belli okullara gönderiyorlardı. Ailenin bir etiket arayışı yoktu. Hele okulun bir sosyal tırmanış aracı olması düşünülemezdi.
Bugün ise kural, azami faydacılık, azami getiri. Paradan para kazananların çocuk sırtından statü kazanma becerisi. Dünyanın her köşesinde rastlamak mümkün bu yeni sınıfa. Ancak Latin Amerika'daki örneklerinin en ‘‘beter’’leri olduğu söyleniyor.
Türkiye'ye gelince. Latin Amerika'dan aşağı kalmadığını sanıyorum.
Türkiye'de özel yerli ve yabancı okulların akademik anlamda gerilemelerinde yukarıdaki zihniyetin payı çok büyük. Sosyal kimlik kartı elde etmek için İstanbul'daki belli okullara, özellikle de yabancı okullara öğrenciyi yerleştirmek yetiyor. Ve de iş burada bitiyor.
Kimse akademik seviyeyi sorgulamıyor.
Öğretilen dilin düzeyi sınanmıyor. (Zaten dil filan da doğru dürüst öğretilmiyor.)
Dünyanın parası verilerek gidilen bu okulların dünya ligindeki yeri umursanmıyor. Çünkü amaç eğitim filan değil, birtakım okullarda olmak, görünmek. Statü kazanmak. Sosyal aşama yapmak!
Bu yapı, büyük oranda Amerika'dakileri anımsatsa da ortada önemli bir fark var. Gelişmiş ülkelerdeki özel okullar, velilere sosyal rütbe kazandırırken akademik seviyelerinden ödün vermiyorlar. Çünkü rekabet etmek zorundalar.
Oysa bizde rekabetin getirisi olmadığı için daha iyiye talep yok.
Asıl talep bilgiye değil ‘‘kimlik kartına’’ olduğuna göre, kimlik kartını da çocuklar ‘‘çağın velilerine’’ dağıtıyorlar!
Paylaş